23 Ağustos 2011

Gençtur Film Kampı Disiplinlerarası Sanat Atölyesi


Gençtur Film Kamp programı bizim için İstanbul Alibeyköy’deki otobüs terminalinde başlıyor. 14-17 yaşlarındaki yaklaşık 15 katılımcıyla beraber yola çıkıyoruz. Bazıları kampa katılmak konusunda istekli, bazıları ailelerinin isteği veya zorlamasıyla geliyor. Yurt dışından üç misafirimiz var. Yunanistan, İtalya ve Fransa’dan birer kampçı bizimle beraber geliyorlar. Doğaçlama Oyuncusu ve Eğitmeni Koray Tarhan’la birlikte hazırladığımız altı oturumdan oluşan Disiplinlerarası Sanat Atölyesi Programı’nı kullanacağız. Yaklaşık 12 yıldır yapmakta olduğumuz işlerin son 6 ayda konuşup tartışarak ve bazı kısımlarını farklı gruplarla deneyerek hazırlamış olduğumuz pek çok çalışmayı farklı şehir ve ülkelerden gelen 21 kişilik grupla uygulama şansımız olacağı için heyecanlıyız.

Kamp yerine ulaştıktan üç saat kadar sonra ilk çalışmamızı yapmak üzere toplanıyoruz. Tanışma ve ısınma oyunlarını oynamak için tüm kampçılar ve eğitimciler bir araya geliyor. Başlardaki tedirginlik, yaklaşık kırk beş saat süren çalışma sonunda pek çoğumuz için yavaş yavaş ortadan kalkıyor. Birbirimizin isimlerini, ortak yaşantılarımızı öğreniyoruz. Bazı kampçılar çalışmaya katılma konusunda oldukça isteksiz. Ancak katılımcıların çoğu çalışmaya dahil olmaya çalışıyor. Grubun kaygısı çalışma ilerledikçe azalıyor. Gülen ve eğlenen insanların sayısı zamanla artıyor. Herkesin bir arada oynadığı oyunlardan ikili oyunlara geçiyoruz. Bu aynı zamanda kampa henüz gelmiş olan grup üyeleri için de kendisine yakın bulduğu kişilerle yakın ilişkiye geçme şansı yaratıyor. Oyunlar sırasında, insanların hata yapmamak için kendilerini ne kadar zorladıklarını fark ediyorum. Okul hayatı boyunca yetişkinlerin kendilerinden sadece ve sürekli doğru cevapları seçmesini beklediği lise öğrencilerinin gösterdiği bu çabayı anlamak zor değil. Her hamlelerinin doğru olmasını istiyorlar. Ancak hatadan kaçmaya çalıştıkça daha fazla hata yapıyor ve hata yaptıkça hem kendilerine hem de arkadaşlarına daha fazla gülüyorlar. Bu, çalışmanın amacına son derece uygun. Çünkü yapılan her tür çalışmanın, katılımcılara ve bize kazandıracaklarının ötesinde sıkıcı olmaması gerekiyor. Ayrıca o kadar çok hata yapılıyor ki, yaklaşık bir buçuk saat süren çalışmanın sonunda hata yapmak yavaş yavaş önemini kaybediyor. Çalışmaya katılmakta isteksiz olan arkadaşların memnuniyetsizliklerini ve isteksizliklerini ifade etme hakkına saygı duyuyoruz. Şu an için yapabileceğimiz başka bir şey de yok.

Programın ikinci gününde bize ayrılan süre yaklaşık bir saat. Başlangıçta katılımcıların birçoğunun durumdan pek de memnun olmadıklarını hissettiğimiz bir çalışma önerisinde bulunuyoruz. Ağaçların gölgesindeki büyük piknik maslarında kuru, pastel ve sulu boyaları kullanarak resim yapmalarını istiyoruz. Beklentimiz, kendilerini mutlu hissettikleri bir anı düşünerek önlerindeki kağıtların üzerinde boyalarla oynamaları. Çalışmanın başında “çok güzel” bir resim ortaya çıkarmak için kendilerini şartlandırmamalarını özellikle belirtiyorum. İçlerinden bazıları resim yapmak konusunda ne kadar “başarısız” olduklarını söyleyerek kaygılı bir bekleyiş içine giriyor. Yaptıkları her tür üretimin notla değerlendirildiği okul sisteminde yaratıcı cesaretlerinin ne kadar kırıldığını bir kez daha görüp üzülüyorum. Okul öncesi çağdaki çocuklarla yaptığım resim çalışmalarının ne kadar rahat ve akıcı, bununla birlikte okula başlayan çocukların büyük kısmının sanat çalışmalarında ne kadar kaygılı ve isteksiz olduğunu hatırlıyorum. Resim yapma konusundaki başarısızlıklarını ifade eden katılımcılara, sadece boyalarla oynayıp önlerindeki bir saatin keyfini çıkarmaya çalışmalarını öneriyorum. Çalışmamızın ilk gününde çalışmalara isteksizce katılan ya da katılmayan kampçıların resim çalışmasına istekli bir şekilde dahil olduklarını görmek hazırladığımız çalışmanın amacına uygun şekilde işlediğini gösteriyor. Tüm katılımcılar bir saat boyunca önlerindeki kâğıtlara bir şeyler çiziyorlar. Birbirleriyle sohbet ediyor, canları sıkıldığında kalkıp dolaşıyorlar. Çalışmanın sonunda bazıları resimlerini kafeteryadaki panolara ya da camlara asıyor, bazıları da atıyor. Kimsenin yaptığı resimle ilgili olumsuz bir geri bildirim vermiyoruz ya da içlerindeki “en güzel” resmi seçmiyoruz. Bunların bir önemi yok. Bizim için herkes resim yapabilir. Üç yaşındaki bir çocuk boya kalemleriyle oynarken, yapacağı işin sonucunu düşünmek yerine sadece anın keyfini çıkarıyorsa bunu 16-17 yaşındaki gençler de yapabilir, başkaları da… Çalışmanın sonunda yaptığımız şey, bize eşlik ettikleri için teşekkür etmek oluyor.

Kampın üçüncü gününde yine oyun oynamak için toplanıyoruz. Çalışmayı Koray yönetiyor.  Birbirlerini ve kendilerini ne kadar dikkatli dinlerlerse o kadar uyumlu bir ekip çalışması ortaya çıkardıkları oyunlar oynuyoruz. Yine herkesin dilediği kadar çok hata yapabileceği ve yapılan hatalar için kimsenin kimseyi eleştirmeyeceği bir ortam yaratmaya çalışıyoruz. Kampın üçüncü gününde çalışmaya isteksiz katılan bir kişi bile kalmıyor. Hata yapma kaygısının büyük ölçüde ortadan kalkmış olması, herkesin çok daha fazla eğlenmesine ve takım olarak çok daha iyi bir performans gösterilmesine yol açıyor. Ayrıca katılımcılar, ikişer ya da üçer kişilik ekiplerle, arkadaşları önünde sahne alarak çeşitli performanslar sergiliyorlar. Kampa oldukça isteksiz şekilde gelen katılımcıların performans göstermek için en istekli kişilere dönüşmüş olması onlara ulaşabildiğimizi gösteriyor. Tüm çalışma boyunca Türkçe, Yunanca, İngilizce, Fransızca, İtalyanca, Arapça, Rusça ve şu an hatırlayamadığım başka diller kullanılarak oyunlar oynanıyor. Çok kültürlü bir ortamda tek tipleştirici bir çalışma yapmaya çalışmamak kampta sorunlar yaşanmasına değil tam tersine bulunduğumuz ortamın çok daha fazla zenginleşmesine yardımcı oluyor. Birbirimizin o anda söylediklerini kelimesi kelimesine anlamamak ve buna rağmen anlaşmayı başarmak, birbirimizi daha koşulsuz kabullenmeyi ve aramızdaki iletişimin güçlenmesini sağlıyor.

 Kampın dördüncü gününde tüm ekiple birlikte Bergama’yı gezmeye gidiyoruz. On bin kişilik amfi tiyatroyu ve antik kenti ziyaret ediyoruz. Hava çok sıcak olduğu için dünyadaki bilinen ilk hastanelerinden Asklepion’u görmeye gidemiyoruz. Uygarlık tarihinin en önemli merkezlerinden biri olan Bergama’nın girişinde belediyenin bilmem kaç billboard kullanarak yaptığı duyuruyu görünce güleyim mi ağlayayım mı bilemiyorum. 2011 senesinin bilmem hangi tarihinde açılacak olan Bergama Kültür Merkezi’ni bizlere müjdeliyorlar. Üstelik bunu Bergama halkının rüyası olarak nitelendirip bir güzel cilalıyorlar.  Aynı tarihlerde sular altında kalacak olan Allianoi ise hepimizin kabusu olmalı diye kendi kendime söyleniyorum.    

Kampın beşinci gününde Afacan Motel’in en güzel köşelerinden birinde öykü çalışmamızı yapıyoruz. Denize yaklaşık bir metre yükseklikte ve denize bakan tarafı tümüyle açık olan bu alanda, sabah güneşi ve müzik eşliğinde yaklaşık 25 kişi kendi öykülerini oluşturuyor. Altı parçalı öykü tekniği kullanılarak yapılan bu çalışmada, milli eğitim müfredatının her tür ifadeyi sınırlandıran kompozisyon ödevlerinden bunalmış insanlar birbirinden güzel öykülerle çalışmayı tamamlıyor. İsteyen yazarak, isteyen boya kalemleriyle çizerek, isteyen hem yazarak hem de çizerek çalışmaya katılıyor. Bir buçuk saat süren çalışmanın sonunda, ilk günlerde sıklıkla duyduğumuz “yapamam, beceremem, bilmiyorum” gibi en baştan harekete geçmeyi zorlaştıran ifadelerin hiçbirini duymamış olmak, Disiplinler Arası Sanat Atölyesi Programı’nın amacına uygun şekilde devam etmekte olduğunu gösteriyor.

Kampın altıncı gününde yaklaşık bir buçuk saat doğaçlama oyunlar oynuyoruz. Koray’ın yönetmekte olduğu bu oturum diğer oturumlardan biraz daha farklı. Bu kez, oynanan oyunların ve sergilenen performansların bir çoğunda duyguların ifade edilmesi ön planda. Daha önceki oturumlarda grubun en aktif üyelerinin bir çoğu arka planda kalmayı tercih ediyor. Hissettiğimiz şeyleri açığa çıkarmak gerektiğinde her ortamda dışa dönük olmaya çalışan kampçılar zorlanmaya başlıyor. Bununla birlikte çalışmalarda daha kendine yönelik olduğunu gözlemlediğimiz katılımcıların oyunlara katılmak konusunda daha istekli olduğunu gözlemliyoruz. Bu tür farklı salınımlar bize, birlikte çalıştığımız ve yaşadığımız grup üyelerini hangi konularda desteklememiz gerektiğiyle ilgili çok önemli veriler sunuyor. Çalışmamızın altıncı gününde aşağı yukarı herkesin kendisini bir şekilde ifade edebileceği alanların yaratılmış olduğunu görüyoruz. Tüm çalışma süresince kimse eleştirilmiyor ya da hatalarından ders alması ve bu hataları tekrarlamaması için arkadaşları önünde aşağılanmıyor. Genel eğitim algımıza ters olan bu durumun pek çok kazanımla önümüzde duruyor olması son derece anlamlı.

Kampın son gecesinde geç saatlere kadar süren parti ve kapanış toplantısı nedeniyle, Pazar sabahı birçoğumuz yorgun. Son oturuma katılım bu nedenle biraz daha az kişiyle oluyor. İnteraktif kart takımlarını kullanarak kısa bir çalışma yapıyorum. Katılımcılardan, kampta geçirdikleri bir haftayı, yolculuğa çıktıkları andan itibaren gözden geçirmelerini ve kendilerini nasıl hissettiklerine odaklanmalarını istiyorum. İçinde bulundukları durumu en iyi ifade ettiğine inandıkları kartlardan seçim yapmalarını ve isteyenlerden duygularını ve düşüncelerini açıklamalarını istiyorum. Kartları bir süre karıştırdıktan sonra herkes birkaç kart seçiyor. Birçoğu duygu ve düşüncelerini kendilerine saklamayı tercih ediyor. İstekli olan birkaç kişi aklından geçenleri bizimle paylaşıyor. Genel eğilim kampta geçen bir haftanın, herkes için eğlenceli ve birçok kazanımla dolu olduğu yönünde. Yaşanan değişimi birbirlerinden tekrar duymaları aralarındaki duygudaşlığı güçlendiriyor. Herkese katılımı için teşekkür ederek çalışmayı ve altı oturumluk atölye programını kapatıyorum.

NOTLAR

Kamp dönemi boyunca irili ufaklı pek çok sorun yaşandı. Kurallar sorgulandı. Bazılarına itiraz edildi ve değiştirilmek istendi. Katılımcılar birbirleriyle yakın ilişkiler kurdu ya da bazıları birbirinden pek hoşlanmadı. Alışık olduğu ortamdan bir haftalığına uzaklaşmış olan grup üyeleri ve eğitimciler önceki hayatlarında yaşadıkları sorunlarını, zorlandıkları bazı durumları doğal olarak beraberinde getirdi. Ancak bir hafta boyunca yaşanan tüm sorunlar diyalogla çözülmeye çalışıldı. Kimse kimseye vurmadı ya da hakaret etmedi. Herkes tüm iyi niyetiyle birbirini dinlemeye, anlamaya ve ortak bir çözüm üretme arayışı içine girmek için çaba gösterdi. Bazı sorunlar çözüldü bazıları çözülemedi. Bu durum bana kamp sürecinin büyük bir samimiyet içinde geçtiğini söylüyor. Herkes kendini açıkça ifade etmeye çalıştı ve bu nedenle zaman zaman bazı insanlar rahatsızlık duydu. Rahatsızlıklar ifade edildiğinde de sorun yaşandı. Sorun yaşanmadan çözüm üretmek mümkün olmadığı için kampa katılan, eğitimciler ve kamp sorumluları da dahil, herkes için son derece öğretici bir haftanın geride kaldığına inanıyorum.

Yurt dışından kampımıza katılan üç kişinin durumunu gözlemlemek, ülkemizde yaşanan sıkıntıları daha açık şekilde ortaya koyuyor. Dilimizi bilmeyen bu kampçılar her tür etkinliğe katılmak konusunda oldukça cesurdu. Hata yapma kaygıları Türkiye’de yaşayan grup üyelerine göre çok daha düşük olduğu için kısa sürede uyum sağladılar. Her çalışmaya aktif olarak katıldılar, yakın arkadaşlıklar kurdular. Her hangi bir sıkıntı yaşadıklarında arkadaşlarıyla ya da kamptan sorumlu olan kişilerle iletişim kurarak sorunlarını çözmeye çalıştılar. Büyük ölçüde eleştiri üzerine kurulu olan geleneksel eğitim yöntemlerimizin hem okulda hem de aile ortamında çocuklarımıza ne kadar zarar verdiğini bize bir kez daha gösterdiler. En iyi ve en doğru olanı ortaya koymak zorunda olan bizlerin denemekten ne kadar korkar hale geldiğimizi en naif şekilde bize anlatmış oldular.

Disiplinlerarası Sanat Atölyesi aslında üçer saatlik altı oturumdan oluşuyor. Ayrıca çalışma sonunda katılımcıların yaptığı çalışmaların sergilenmesi ve sahne performansıyla atölye programı tamamlanmış oluyor. Ancak Gençtur Film Kampı’ndaki yoğun program nedeniyle her oturum için yaklaşık bir-bir buçuk saatlik bir zaman dilimini kullanabiliyoruz. Buna rağmen başlangıçtaki hedeflerimizin neredeyse tümüne ulaşmanın mümkün olduğunu görüyoruz. Atölye, esnek yapısı sayesinde her grubun özelliğine, kişi sayısına ve kullanılabilecek zamana uygun şekilde yeniden yapılandırılabiliyor. Sanıyorum, bu çalışmamızın en güçlü taraflarından birini oluşturuyor.




   

20 Temmuz 2011

bebekler ve çocuklarda uyku ve gece korkuları


Uyku, yaşadığımız bir günün yaklaşık üçte birini kaplıyor. Bebeklerimizin ya da çocuklarımızın ise bir gününün yarısı hatta daha fazlası uykuda geçiyor. Uyku, hayatımız için bu kadar önemli ve bu kadar çok yer kaplamasına karşı belki de hakkında en az bilgi sahibi olduğumuz alanlardan biri. Özellikle bebeklik ve erken çocukluk döneminde yaşananlar sözel olarak aktarılamadığı için daha büyük bir belirsizlik söz konusu. Anne karnında rüya görmeye başlayan bebekler acaba ne görüyor, uykusunda gülümseyen ya da mırıldanan üç aylık bir bebek o sırada ne yaşıyor, uykusundan çığlık atarak uyanan ve korku içinde annesini çağıran çocuk neden bu kadar etkileniyor? Bu sorular bilim tarafından henüz yanıtlanamamış ve uzun bir süre daha yanıtlanamayacakmış gibi görünüyor.

Bebeklerimizin ve çocuklarımızın uykularında neden korktuklarını tam olarak bilemesek de onlara nasıl yardımcı olabileceğimizi az çok biliyoruz. Bu yazıda günlük pratiklerinizde rahatlıkla uygulayabileceğiniz rahatlatma yöntemlerinden bahsedeceğiz. Ayrıca bebeklerimizin ve çocuklarımızın yaşadıkları korkuların olası nedenleri üzerinde duracağız.

0-6 Ay:

Bu dönemde bebekler genellikle ani ve şiddetli gelen seslerden korkar. Görme yetileri henüz tam olarak gelişmediği için anneyi sesinden, kokusundan ve kalp ritminden tanırlar. Kendilerini annelerinin yanında daha güvende hissederler. Bu nedenle korktuklarında anneye yakın olmak isterler. Uyanıkken ya da uykudayken bebeğiniz korktuysa genellikle ona yakın olmanız rahatlaması için yeterli olur. Bazı bebekler için emmek de oldukça rahatlatıcı olabilir. Bebeğinizi sakinleştirmek için bir parmağını yavaşça ağzına yaklaştırarak parmağını emmesine yardımcı olabilirsiniz. Eğer bebeğinizin parmak emmesini istemiyorsanız başka yöntemler deneyebilirsiniz. Sizin bebeğinizi rahatlatmak ve sakinleştirmek için yaptığınız şeylere başka bir yere bakmaya ve uzaklaşmaya çalışarak tepki veriyorsa yalnız kalmak istiyor olabilir. Bu tür bir tepkiyle karşılaştığınızda alınganlık göstermeyin. Böyle bir durumda onu en sevdiği pozisyonda yatırmanız ve kendi başına bırakmanız genellikle yeterli olur.

6-18 Ay:

Bebekler bu dönemde de ani ve şiddetli seslerden korkarlar. Bunun dışında anne ve babalarını diğer insanlardan ayırabildikleri için yabancı yüzlerle karşılaştıklarında da korkabilirler. Uyku sırasında bebeklerinizin yaşayabileceği korkular, gün içinde yaşadıkları şeylerle bağlantılı olabilir. Bu nedenle uyanık olduğu zamanlarda alacağınız küçük önlemler uykusunun da rahat geçmesine yardımcı olacaktır. Tanımadığı biriyle karşılaştığında bebeğinize yakın olmanız ve alışana kadar uzaklaşmamanız “yabancı korkusunu” aşmasına yardımcı olacaktır. Ayrıca televizyonunuz ya da bilgisayarınız bebeğinizin görüş alanı içindeyse dikkatli davranmanız faydalı olacaktır. Eğer bebeğiniz uyku sırasında korktuğunu belli eden hareketler yapıyorsa, sıçrayarak uyanıyorsa ve uzun süre ağlıyorsa kötü rüyalar görüyor olabilir. Böyle bir durumda bebeğinizin yakınında olmanız ona yardımcı olacaktır. Çok sevdiği bir oyuncağı ya da battaniyesi varsa uyurken yakınında bulundurmanız bebeğinizin kendini daha güvende hissetmesine yardımcı olur. Bazı anneler, gün içinde giydikleri bir geceliği ya da çamaşırı bebeklerinin yatağına koyarlar. Uyku sırasında bebeğiniz annesinin kokusunu aldığında kendini daha güvende hisseder.

18-36 Ay:

18-36 ay arasında, çocuğunuzun dil gelişiminde önemli gelişmeler olur. Bu dönemdeki çocuklar yavaş yavaş 2-3 kelimeden oluşan cümleler kurmaya başlar. Çevrelerindeki nesneleri kategorilere ayırabilirler. Buna bağlı olarak hayvanlara, taşıtlara ve buna benzer başka canlılara ya da nesnelere yönelik korku geliştirebilirler. Bir köpeğin havlaması ya da bir kuşun üzerine doğru gelmesi, bir arabanın gürültülü şekilde yanından geçmesi bir çocuk için korkutucu olabilir. Böyle durumlarda çocuklar bu korkuyu genelleyerek tüm köpeklerden ya da arabalardan korkmaya başlayabilir. Ebeveynleri olarak, yanlarında soğukkanlılığınızı koruduğunuzda çocuğunuz da aslında korkmasını gerektiren bir durum olmadığına ikna olur. Sizin de korktuğunuzu hissederse korkmakta haklı olduğunu anlar ve bu korkuyu geliştirir. Bu tür korkular çocuğunuzun uykusunu da olumsuz etkileyebilir. Böyle bir durumla karşılaştığınızda uyku öncesi sakinleşmesine yardımcı olacak oyunlar oynamanız, kendini iyi hissetmesine yardımcı olacak masal ve öyküler anlatmanız ya da sevdiği bir şarkıyı söyleyerek uyumasına yardımcı olmanız gece rahat bir uyku uyumasına yardımcı olacaktır. Daha önceki dönemlerde olduğu gibi bu dönemde de çocuğunuzun favori oyuncağı ya da eşyası onun daha rahat bir gece geçirmesini sağlayabilir.

3-6 Yaş:

İnsanların en çok soru sorduğu dönem belki de 3-6 yaş dönemidir. Dil becerilerindeki gelişme onlara dünyayı daha ayrıntılı şekilde tanımlama imkanı yaratır. Dil gelişimine bağlı olarak ortaya çıkan soyutlama becerisi, çocuklara hayali oyunlar oynama şansı tanır. Çocuklar bu dönemde hayal ile gerçeği ayırt edemez. Bu nedenle masalları gerçekmiş gibi dinlerler. Çocukların hayal gücünde gerçekleşen bu gelişme onların dünyasını zenginleştirirken aynı zamanda yeni korkuların ortaya çıkmasına neden olabilir. Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalını dinleyen bir çocuk için; Pamuk Prenses, cücelerin ormandaki mutlu yaşamı ya da son anda kurtarıcı olarak sahneye çıkan prens ne kadar büyüleyiciyse, Pamuk Prenses’i ormana götüren avcı ya da kötü kalpli cadı da o kadar korkutucudur. Televizyon ve bilgisayarda izledikleri görüntüler ya da çevrelerinde konuşulan konular, çocuklarda benzer etkiler yaratabilir.

Çocuklar bu dönemde sık sık gece korkularıyla karşılaşabilir. Rüyasında canavarlarla karşılaşabilir, öcüler tarafından kovalanabilir ya da cadılar tarafından kaçırılabilir. Gecenin geç bir saatinde çocuğunuz bu tür bir gerekçeyle yatağınıza gelebilir ve kendisine yardımcı olmanızı sizden isteyebilir. Böyle bir durumda çocuğunuzu ciddiye alarak sonuna kadar dinlemeniz çok önemlidir. Çocuğunuz size öcülerden bahsederken, ona aslında öcü diye bir şey olmadığını söylemeniz onu rahatlatmaz. Aksine sizin de onu anlamadığınıza karar verir ve kendini daha yalnız hisseder. Çünkü bu dönemde hayal olanla gerçek olan çocuğunuzun dünyasında beraber hareket eder.

Çocuğunuz bu tür kabuslarla karşılaştığında yapabileceğiniz pek çok eğlenceli ve yaratıcı uygulama vardır. Resim çalışmaları genellikle çok işe yarar. Bu dönemdeki çocuklar ne kadar uğraşırlarsa uğraşsınlar korkutucu bir resim çizemezler. Çizdikleri resimler her zaman çok sevimli olur. Özellikle bir cadının ya da bir canavarın resmini çizdiklerinde genellikle kendileri de çok eğlenir. Gece kendisini acımasızca korkutan şeyin aslında ne kadar sevimli olduğunu fark ettiklerinde korkuları büyük ölçüde ortadan kalkacaktır.

Bir diğer etkili yöntem ise canavar spreyidir. Bu büyülü spreyi hazırlamak için ihtiyacınız olan ilk şey bir sprey şişesidir. İçinde kimyasal olmadığından emin olduğunuz bir sprey şişesinin içini suyla doldurun (içine ot, renkli plastik vb.. şeyler koyarak daha gizemli hale getirebilirsiniz.) ve şişenin üzerine çocuğunuz neden korkuyorsa onun adını yazın. (canavar, öcü, dev, cadı spreyi gibi) sonra, bu spreyi kullandığınızda tüm canavarların kaçacağını söyleyin. Çocuğunuz yatağına girmeden önce odasının her yerine bu spreyi birlikte püskürtün. Gece kabus görmesi halinde kendisinin de kullanabilmesi için spreyi başucuna bırakın. Ne kadar işe yarayan bir yöntem olduğunu göreceksiniz.

Bazı yaratıcı anne ve babalar, çocuklarını geceleri korkutan şeyden korumak için evdeki hayvanı görevlendirir. Evde eğer bir kedi ya da köpeğiniz varsa çocuğunuz uyumadan önce onu görevlendirin. Gece olduğunda kedi veya köpeğiniz evde her zamanki turlarını atmaya devam edecektir. Çocuğunuz ise şaşırtıcı bir şekilde kendini daha güvende hissedecek ve huzurlu bir uyku uyuyabilecektir.

Burada unutulmaması gereken şey bebeklerimizin ve çocuklarımızın stresli dönemlerden etkilendiği gerçeğidir. Eğer hesapta olmayan bir ayrılık yaşanıyorsa, hastanede uzun süren tedaviler yaşanıyorsa ya da çatışmalı bir ortam varsa çocuklarınız da bu durumlardan etkilenecektir. Böyle dönemlerde diş gıcırdatmaları, sık kesilen uykular ya da ufak çaplı öfke nöbetleriyle karşılaşabilirsiniz. Yapılabilecek en iyi şey öncelikle sakin olmak ve en kısa zamanda çocuğunuz için daha güvenli bir ortam yaratmaya çalışmaktır. Her şey yoluna girdiğinde çocuğunuzun uykuları da düzene girecektir.

Çocuklar için kas gevşeme egzersizi

korktuğumuzda ya da kaygılandığımızda etkilenen tek şey duygu sistemimiz değildir. bedenimiz de hissettiğimiz duygu durumuna uygun şekilde tepki gösterir. bu durumda beden genellikle terleme, kalp çarpıntısı, hızlı soluk alıp verme ve bunlara bağlı olarak kaslarda gerilme gösterir. korku yaşayan bir insanın kasları gergindir. kaslar rahatladığında duygusal olarak da rahatlama yaşanır. çocuklar özellikle 3-6 yaş döneminde pek çok farklı nedenle korku yaşar ve bu durumla başa çıkmakta zorlanır.

aşağıda oyun haline getirilmiş, yaklaşık 3-5 dakika süren bir kas gevşeme egzersizi bulacaksınız. çocuğunuzun korku veya kaygı yaşadığı durumlarda gönül rahatlığı içinde kullanabilirsiniz. bu, onun kendini rahatlatmasını kolaylaştıracaktır. özellikle stresli dönemlerde uyku öncesi etkinlik olarak da düşünebilirsiniz. bu sayede daha rahat, kesintisiz ve dinlendirici bir uyku dönemi geçirmesine yardımcı olabilirsiniz.

adale grupları için germe egzersizi

eller ve kollar: elindeki bir limonu sık.
kollar ve omuzlar: tüylü ve uyuşuk bir kedi gibi gerin. kollarını öne ve başının üzerine uzat.
bacaklar ve ayaklar:büyük ve çamurlu bir su birikintisinden geçiyormuş gibi yap. parmaklarının üzerine bas ve kendini yukarı çekmek için bacaklarını kullan.
karın: yerde uzanıyorsun ve yavru bir fil karnına basmak üzere. karnını sertleştir ki sana birşey olmasın.
omuz ve boyun: bir kaplumbağa gibi omuzlarını kulaklarına iterek başını sıkıca içeri çek. başını sakla.
çene: çok sert, büyük bir sakızı ısır.
yüz: ellerini kullanmadan burnuna konan yapışkan bir sinekten kurtulmaya çalış. burnunu kırıştır ve onu uzaklaştırmaya çalış. oh, hayır. şimdi de alnına kondu. bir sürü kırışıklık yap ve bu kırışıklıklarla onu yakalamaya çalış.

her hareket 3-5 kez yapılabilir.

28 Haziran 2011

üniversite tercihi yaparken nelere dikkat edilmeli?

Bu stresli dönemde doğru karar vermek için nelere dikkat etmeli?

Üniversite sınavına hazırlanırken ve sınav sonrası tercihler yapılırken birçok öğrenci kendilerini bir ölüm kalım savaşının içindeymiş gibi görüyor. Gerek sınav ve eğitim sistemi, gerekse ailelerin ve sosyal çevrenin tutumu da öğrencilerin böyle hissetmesine katkıda bulunuyor. Öğrenciler iyi bir okul ve bölüme girerlerse bundan sonraki hayatlarının çok güzel, giremezlerse çok kötü olacağına inanıyorlar. Oysa şu an yapacakları tercih, hayatları boyunca yapacakları tercihlerden sadece biri. Burada yapılacak tercihin önemsiz olduğunu söylemeye çalışmıyorum. Bu onların hayatı için elbette önemli ancak geri dönüşü olmayan bir yola gireceklerini düşünmek de genellikle üzerlerinde hissettikleri baskının çok artmasına ve hata yapmalarına neden oluyor. Bu nedenle tercih döneminde kendileri için doğru karar alabilmeleri için öncelikle sakin kalmaya çalışmaları gerektiğini düşünüyorum. Sakin kalmayı başardıklarında içinde bulundukları durumu, seçenekleri, ne yapmak ve nasıl yaşamak istediklerini çok daha sağlıklı şekilde değerlendirebileceklerine inanıyorum. Henüz çok gençler ve önlerinde oldukça uzun bir ömür var. Yani, paniğe kapılmalarını gerektiren bir durum aslında yok.

İsteklerini ve hayatın dayatmalarını meslek seçerken nasıl dengelemeliler?

Her şey büyük bir hızla değişiyor. Bundan 10 yıl önce el üstünde tutulan bazı bölümler şu an eskisi kadar revaçta değil. Benzer şekilde genellikle görmezden gelinen bazı bölümlerin ise değeri oldukça artmış durumda. Bu nedenle öğrenciler, tercihlerini yaparken hayallerini ve gelecekle ilgili beklentilerini göz ardı etmemeli ve kendilerine inanmalılar. “Bundan 10 yıl sonra ne yapıyor olursam güzel bir hayatım olur?” sorusuna verecekleri cevap onlar için yol gösterici olacaktır. İçinde oldukları yaşlar bence hayallerinin peşinden gitmek için çok uygun bir dönem.

Ebeveynlerin üniversite ve bölüm tercihlerinde çocukları üzerinde nasıl bir tutumları olmalı?

Ebeveynler genellikle çocuklarının güzel bir geleceği olması ve rahat bir hayat sürmesi için bu dönemde desteklerini esirgemiyor. Ancak çocuklarını yönlendirme konusunda verdikleri tavsiyelerin dozu oldukça önemli. Kendi isteklerini çocuklarına dayatan ailelerin tutumunu son derece yanlış buluyorum. Diğer taraftan çocuklarını tümüyle kendi haline bırakmak da çok doğru değil. Bence bu dönemde ebeveynlere düşen en önemli görev çocuklarının sağlıklı bilgi alabilecekleri kaynaklara ulaşmalarına yardımcı olmak ve onların hayallerine saygı duymak. Örneğin; mimarlık bölümünü tercih etmeyi düşünen bir öğrencinin tercihini yapmadan önce bir mimarla konuşma imkânına sahip olması büyük bir avantajdır. Ebeveynler sosyal çevrelerinden bu tür konularda çocukları için yardım talep edebilir. Çocuklarının gelecekte sahip olmayı istedikleri meslek hakkında sağlıklı bilgi toplamasına yardımcı olmak onların çok daha sağlıklı kararlar almasına yardımcı olacaktır. Ayrıca çocuklarının tercihleri ile ilgili konuşurken motivasyonlarını düşürecek bir dil kullanmamaya da özen göstermek gerekiyor.

Üniversite ve bölüm seçerken göz önünde bulundurulması gereken kriterler ne olmalı? (şehir, üniversite adı, istedikleri bölümler…)

Üniversite, öğrencilerin sadece eğitim aldıkları kurumlar değildir. Üniversite içinde bulunduğu şehirle birlikte büyük bir sosyal yaşamın parçasıdır. Öğrenciler tercihlerini yaparken nasıl bir yerde yaşamak istiyorlar, alacakları mesleki eğitimin yanında diğer yeteneklerini geliştirebilecekleri ne tür imkânlara sahip olacaklar? Bence bu sorulara verecekleri cevaplar oldukça önemli. İnternet sayesinde tercih edecekleri okullar, ders programları, akademisyenler, öğrenci kulüpleri, şehir hayatı hakkında ayrıntılı bilgi alma olanaklarına sahip olmaları onlar için oldukça büyük bir avantaj. Bu avantajı sonuna kadar kullanmalılar.

Başka ne önerirsiniz?

Ben, öğrencilere nasıl bir hayat içinde mutlu olacaklarına inanıyorlarsa ona göre tercih yapmalarını, ailelerine de çocuklarına destek olmalarını öneriyorum. Bu onların hayatı ve bence diledikleri gibi yaşama hakkına sahip olmalılar. Çok iyi olduğu düşünülen üniversitelerden ve bölümlerden mezun olmuş ve kendini mutsuz hisseden birçok insan var. Buna karşı üniversite eğitimi almayan ve kendini mutlu hisseden birçok insan da var. Bu nedenle üniversite sınavı ve tercihler bence gözde biraz fazla büyütülüyor. Bu da hem öğrencilerin hem de ailelerin gereğinden fazla kaygılanmasına neden oluyor. Buna bağlı olarak da bu dönemde yapılan hataların miktarı oldukça artıyor.


bu röportaj cumhuriyet gazetesinde kısaltılarak yayınlanmıştır.

20 Aralık 2010

iki yaş krizi ve başa çıkma yolları


Bebeklerimiz Dünya’ya geldiklerinde kendilerini annelerinin bir parçası gibi hissetmeye devam ederler. Doğum sonrasında göbek bağının kesilmesi onların bireysel varlıklarını ortaya koymalarını sağlayan ilk yaşam tecrübesidir. Ancak ne anne ne de bebek fiziksel ve psikolojik olarak birbirlerinden kopmaya henüz hazır değildir. Bebek, başta anne olmak üzere çevresi tarafından koruyucu bir şefkat ve sevgi duvarıyla çevrelenir ve güvenli bir ortamda hayatına devam eder.

Bebeklerimiz için ilk kritik dönem yaklaşık olarak altıncı ayda yaşanır. Görme becerilerindeki gelişme sayesinde çevresindeki insanları ayırt etmeye başlarlar. Daha önce kalp atışı, koku gibi daha farklı duyularını kullanarak tanıdıkları anne ve babalarını görsel olarak da tanıyabilirler. Bu bebeklerimizin ilk güven ilişkisini oluşturdukları önemli bir dönemdir. Bağlanma olarak adlandırılın bu dönemde bebeklerimiz kendilerini en güvende hissettikleri insanlara yani; anne ve babalarına yakın olmak isterler.

Gerekli fiziksel olgunluğa eriştiklerinde bebeklerimiz daha geniş bir alanda hareket etmeye başlar. Ancak yine de bağlandıkları yetişkinlerden uzak olmak güvende hissetmemelerine yol açar. Bu nedenle hareket alanlarının yakınında olmak bebeklerimizin daha rahat bir keşif ve oyun alanı içinde olmasını sağlar. Bebeklerimiz hala kendilerini annelerinin bir parçası olarak görmektedir ve bu durum yaklaşık 18-24 aylık olana kadar bu şekilde devam eder.

18-24 ay dönemi çocuklarımız için başka bir kritik dönemi temsil eder. Artık kendilerini annelerinin bir parçası olarak görmek yerine dünya üzerinde herkesten farklı bir birey olarak görmeye başlarlar. İlgi ve ihtiyaçlarının diğer insanlardan farklı olduğunu ya da olabileceğini bu dönemde keşfederler. Dolayısıyla kendi varlıklarını ortaya koymak için büyük bir motivasyona sahip olurlar. Anne ve babalarının kendileri için oluşturduğu güvenli alana ihtiyaç duymaya devam ederler ancak diğer taraftan bağımsızlıklarını kazanmak için duydukları istek içten içe ciddi bir çatışma yaşamalarına neden olur. Bu dönemde toplumsal kurallara uygun şekilde yaşayacak sosyal becerileri yeterince gelişmediği için sıklıkla çevrelerindeki yetişkinleri zor durumda bırakacak şekilde hareket edebilirler. İsteklerinin anında yerine gelmesi hayati bir önem taşımaya başlar. Sahip oldukları oyuncak, oyun alanı, çikolata, şeker, giysi gibi şeyleri paylaşma konusunda oldukça isteksizdirler. Bu konularda her hangi bir engelle karşılaştıklarında ise kendi kişiliklerine bir saldırıyla karşı karşıya olduklarını hissederler. Bu tür durumlarda genellikle ortaya çıkan duygu öfke olur. Uzun süren ağlama krizleri yaşanabilir. Ya da yaşadıkları ortamı kendi istekleri doğrultusunda değiştirmek için sert inatlaşma ve güç savaşları yaşanabilir.

Bu dönem, bebeklerinin istek ve ihtiyaçlarını olabildiğince eksiksiz karşılamak isteğinde olan ebeveynler için de oldukça zordur. Çocuklarının sonu gelmeyen isteklerini karşılamakta zorlandıkları, ağlama nöbetlerini engelleyemedikleri için kendilerini yetersiz görebilirler. Genellikle iyi bir ebeveyn olup olmadıkları konusunda ciddi kafa karışıklıkları yaşayabilirler. Zaman zaman öfkelerini kontrol etmekte zorlanabilir ve sürecin getirdiği yorgunlukla birlikte kendilerini çocuklarıyla çatışma yaşarken bulabilirler.

Yaşanan dönem ailedeki herkes için zorlayıcı olsa da endişe edilmesi için neden yoktur. İki yaş krizi hemen her çocuğun benzer şekilde geçirdiği bir dönemdir ve geçicidir. Bu dönem çocuklarımızın sağlıklı bir gelişim gösterdiklerinin işaretidir. Çocuklarımız, dil gelişimi yeterli olgunluğa eriştiğinde duygu ve düşüncelerini daha rahat ifade edebilecektir. Dolayısıyla yaşadıkları engellenmeleri daha kolay aşabileceklerdir. Ayrıca, özellikle ilk çocuklarda anne ve babaların da belli bir süre acemilik yaşamaları doğaldır. Çocuklarla ortak yaşantılar arttıkça ebeveynler de sürece daha rahat şekilde adapte olabileceği için kriz döneminin aşılması kolaylaşacaktır.

Çocuklarımız her tür öğrenme sürecinde en başta ebeveynlerini örnek alırlar. Bu nedenle bizim sözlerimizden çok davranışlarımız çocuklarımız üzerinde daha büyük bir etki taşır. Nasihat etme, bilgilendirme önemli olmakla birlikte davranışlarımız tarafından desteklenmediğinde etkisini büyük ölçüde kaybeder. Dolayısıyla iki yaş döneminde ve diğer zamanlarda çocuklarımızla yaşadığımız sorunların çözümü konusunda davranışlarımız önemli bir yer tutar.

Ağlama veya öfke krizleri yaşadığı zaman sakin kalmayı başarmak pek çok sorunun engellenmesine yardımcı olur. Çocuklarımız ebeveynlerinin zor zamanlarda bile sakin kaldıklarını gördüklerinde sorunlarını çözmek için bağırma, vurma gibi yıkıcı davranışlar sergilemek zorunda olmadıklarını fark eder. Yavaş yavaş olsa da karşısındaki kişiyi dinleme, empati kurma ve çözüme odaklanma gibi yapıcı davranışları kullanmayı tercih etmeye başlar.

Cezalandırma yerine uzlaşmayı arayan bir ebeveyn sorunların çözümünde taraflardan birinin bedel ödemesi yerine her iki tarafın da kazançlı çıkabileceği yolların bulunabileceğini göstermiş olur. Bu nedenlerle çocuklarımızla kullandığımız iletişim dili oldukça önemlidir.

İstekleri yerine gelmediği için öfkelenen ve zaman zaman saldırgan davranışlar gösterebilen çocuklarımızı sonuna kadar sakin bir şekilde dinlemek öncelikle çocuğumuzun kendini değerli hissetmesini sağlayacaktır. İçinde bulunduğumuz durumu, yani isteklerinin neden gerçekleşmediğini çocuklarımıza açıklamak çoğunlukla sorunların çözülmesi için yeterli olacaktır. Ayrıca gösterdiği tepki karşısında ne hissettiğimizi ifade etmek, onun da duygularını daha rahat ifade edebilmesine yardımcı olacaktır.

Çocuklarımızla kurduğumuz ilişkide kendi istek ve ihtiyaçlarımızı ortaya koymak ya da sınırlarımızı belirlemek küçük ev arkadaşlarımızla daha sıcak ve çatışmasız bir ilişki kurmamıza yardımcı olacaktır. Pek çok ebeveyn çocuğuna “hayır” cevabını vermenin kendilerini “kötü” ebeveyn yaptığına inanmakta ve bu nedenle çocuklarının her isteğini yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu, çok iyi niyetli bir çaba olmakla birlikte sürdürülebilir değildir. Çocuklarımızla birlikte uyumlu bir yaşam sürdürebilmemiz için kendi istek ve ihtiyaçlarımızı, olumlu ya da olumsuz duygu ve düşüncelerimizi ifade etmek hem bizde oluşabilecek birikimi önleyecek hem de iyi örnek olmamızı sağlayacaktır.

Sonuç olarak iki yaş döneminde yaşanan gelişimsel kriz, çocuklarımızın ilerleyen yaşlarda da karşılarına çıkacak olan pek çok geçiş döneminden biridir. Bu sürecin sağlıklı şekilde aşılabilmesi için çocuklarımızın en çok ihtiyaç duyacağı şey ebeveynlerinden alacakları destektir. Bu nedenle yaşanan zorlukları çocuklarımızın olumsuz kişilik özellikleri gibi görmekten kaçınmak, sorundan çok çözüme odaklanmak hem çocuklarımızı hem bizleri rahatlatacak, uyumlu ve keyifli bir aile yaşantısının kapılarının açık kalmasını sağlayacaktır.


Bu yazı, mother and baby dergisinin kasım 2010 sayısında yayınlanmıştır.


6 Aralık 2010

kardeş kıskançlığı




Bir sabah uyandığınızda hayatınızdaki her şeyin değiştiğini hayal edin. Siz uykudayken bir mucize gerçekleşiyor ve gözlerinizi açtığınız anda kendinizi yaşadığınız yerin kralı ya da kraliçesi olarak buluveriyorsunuz. Çevrenizdeki herkes sizi gördüğünde gülücükler saçıyor. Her türden ihtiyacınızı karşılamak için koşturuyor. Eviniz, (ya da sarayınız) her gün sizi ziyarete gelen insanlarla dolup taşıyor. Üstelik gelenlerin elleri de boş değil. Türlü türlü hediyelerle karşınıza çıkıyorlar. Uykunuz geldiğinde pamuk kadar yumuşak yataklarda yatıyorsunuz. Yediğiniz önünüzde yemediğiniz ardınızda. Olur da bir hata yaparsanız insanlar sizi gülücüklerle ödüllendiriyor. En sevdiğiniz oyunları oynayarak geçirdiğiniz muhteşem bir hayatın içinde buluyorsunuz kendinizi. Hayal bile edemeyeceğiniz kadar güzel bir dünyanın tam ortasındasınız ve her şey sizin yörüngenizde dönüyor. Siz kralsınız ya da kraliçe ve herkes emrinize amade…

Kendinizi böyle bir dünyanın içinde yaşarken hayal edin. Nasıl hissettiğinize, neler düşündüğünüze odaklanın. Şimdi kaldığımız yerden devam edelim.

Bir sabah uyandığınızda hayatınızdaki her şey olmasa da bir çok şeyin tekrar değiştiğini hayal edin. Siz uykudayken ikinci bir mucize daha gerçekleşiyor. Sizin kral ya da kraliçe olduğunuz dünyada tahtınıza aday biri çıkıveriyor. Üstelik hiç de hafife alınamayacak kadar güçlü biri. Hala ziyaretçiler geliyor ama sanki tahtın yeni ortağıyla biraz daha fazla ilgileniyorlar. Hediyeler de çoğunlukla sizin yerinize ona geliyor. Siz biraz daha normal bir yatakta yatarken bu kez pamuklara sarılıp sarmalanan diğeri oluyor. Oyunlarınız, gördüğünüz ilgi devam ediyor etmesine ama sanki eskisi kadar değil. Güzel yemeklerinizi de yemeye devam ediyorsunuz elbette ama aslan payını hep diğeri kapıveriyor. Üstelik hatalarınız eskisi kadar gülücükle karşılanmıyor. Eğer bu hatalar tahtın diğer ortağının canını sıkıyorsa size çatık kaşlarla bakan insanlar gördüğünüz bile oluyor. Yavaş yavaş tahtınızı kaybettiğinize ikna oluyorsunuz. Sanki hiç kimse sizi eskisi gibi sevmiyor ve koşulsuz şekilde kabul etmiyor. En azından siz böyle düşünüyorsunuz. Dünya artık sizin değil diğerinin çevresinde dönüyor ve böyle bir şeye karşı kesinlikle hazırlıklı değilsiniz.

Böyle bir durumda nasıl hissedeceğinize, aklınızdan nelerin geçeceğine tekrar odaklanın. Belki biraz öfke, biraz üzüntü, hayal kırıklığı, değersizlik hissi ve elbette kıskançlık… Bu duygulardan birini bile yoğun olarak hissettiğimizde işimizin ne kadar zor olduğunu biliriz. İfade etmekte genellikle en çok zorlandığımız duygularımız bunlardır. Birkaçı bir araya geldiğinde ise hissettiğimiz şeyi tek bir sözcükle ifade etmek mümkündür: acı…

***

Kardeş sahibi olmak çocuklarımızın hayatındaki en büyük kriz dönemlerinden biridir. Özellikle erken çocukluk döneminde çocuklar duygusal çatışmalarını ve sorunlarını çözme konusunda çok az şey bilir. Sorunlarını çözmek için kullandıkları sosyal becerileri ise (paylaşmak, uzlaşmak vb..) henüz yeterince gelişmemiştir. Dolayısıyla yaşanan durumla başa çıkabilmek küçük bir çocuk için oldukça zordur.

Çocuklarımız oyuncaklarını, çikolatasını, giysilerini, oyun alanını ya da sahip oldukları pek çok şeyi paylaşmak konusunda istekli olabilirler. Ancak küçük yaştaki bir çocuk için en değerli şey başta ebeveynlerinin olmak üzere çevrenin ilgisidir. Bu ilgiyi paylaşmak konusunda ise genellikle çok cimri olurlar. Tüm ihtiyaçlarını karşılamak için ebeveynlerine ihtiyaç duyan bir kardeş, doğal olarak çocuğunuz için pek de hoş olmayan bir misafirdir.

Böyle bir durumda çocuğunuzun göstereceği ilk tepki genellikle öfkedir. Yeni doğan kardeşi istemediklerini, gitmesini istediklerini söyleyebilirler. Zaman zaman bu duygularını çok daha rahatsız edici şekillerde ifade edebilirler. Kardeşleriyle yalnız kaldıklarında ona zarar verecek davranışlarda bulunabilir ya da olumsuz durumlarda suçu kardeşlerinin üzerine atabilirler. Bu tür davranışlar çocuğunuzun içinde bulunduğu zor durumun belirtileridir ve son derece normaldir. Bu dönemde çocuğunuz en çok siz anne ve babalarının desteğine ihtiyaç duyar. Sizlerin ona vereceği destek çocuğunuzun yaşadığı sorunla çok daha kolay bir şekilde başa çıkmasına yardımcı olacaktır.

Bu durumda, kardeşin doğduğu dönemi daha rahat geçirmek için neler yapılabilir?

Kardeşinin olacağını hamilelik döneminde söyleyin.

Yeni bir kardeşin gelmekte olduğunu çocuklarına ne zaman söyleyecekleri pek çok ebeveyn için cevaplanması zor bir sorudur. Hamileliğinizin üçüncü ya da dördüncü ayından itibaren bu durumu çocuğunuzla paylaşmanızda hiçbir sakınca yoktur. Anlayabileceği bir dil kullanarak çocuğunuza durumu anlatın. Her kontrolde olmasa da bazı doktor kontrollerine çocuğunuzu da yanınızda götürün. Ultrason görüntülerinde ona kardeşini gösterin. Vücudunuzda ortaya çıkan değişimin nedenini açıklayın. Zaman zaman kendinizi iyi hissetmediğinizi ve çocuğunuz doğmadan önce de benzer şeyler yaşadığınızı anlatın. Böylece kardeşini, annesine zarar veren biri olarak görmesinin önüne geçmeye çalışın.

Kardeşinin alışverişini beraber yapın.

Doğacak olan bebeğinizin alışverişini yaparken çocuğunuzun size eşlik etmesine izin verin. Böylece kendini yaşanan sürecin dışında hissetmeyecek ve kardeşini daha çok sahiplenecektir.

Doğum sonrasında daha az zaman ayırabileceğinizi anlatın.

Bu dönemde çocuğunuz artık istenmediğini düşünebilir. Bu nedenle doğum sonrasında kardeşinin çok küçük ve bakıma muhtaç olması nedeniyle kendisine biraz daha az zaman ayırabileceğinizi çocuğunuza baştan söyleyin. Bu durumun ona olan sevginizle bir ilgisi olmadığını, onu eskisi kadar çok sevdiğinizi mutlaka belirtin.

Çocuğunuza kardeşi ile ilgili sorumluluk verin.

Çocuğunuzdan kardeşinin ihtiyaçlarını gidermenize yardımcı olmasını isteyin. Yaşına uygun vereceğiniz sorumluluk (biberon ya da bez getirme vb..) çocuğunuzun kendisini daha değerli hissetmesini sağlayacaktır. Yaptığı yardımların hayatınızı ne kadar kolaylaştırdığını anlatın ve bolca takdir edin.

Olumsuz tepkilerini anlayışla karşılayın.

Yukarıda da belirttiğim gibi, çocuğunuz duygularını olumsuz şekilde ifade edebilir. Böyle bir durumla karşılaştığınızda çocuğunuzun söylediklerini sonuna kadar ilgiyle dinleyin. Sonrasında sakinliğinizi koruyarak kendi duygu ve düşüncelerinizi ifade edin. Böyle bir durumda çocuğunuzu ayıplamayın ya da ona kızmayın. Bu sadece duygu ve düşüncelerini içine atmasına neden olacaktır. Çocuğunuz hayatındaki büyük değişikliğe uyum sağlamaya çalışıyor ve onun destek alabileceği en önemli kaynaklar sizlersiniz.

Kardeşinin doğduğu günü onun için özel hale getirin.

Kardeşinin doğduğu günü çocuğunuz için anlamlı hale getirmek oldukça kolaydır. Onun için alacağınız bir hediye ve abla ya da ağabey olacağı için yapacağınız küçük bir kutlama çocuğunuzun bu dönemi çok daha rahat geçirmesine yardımcı olacaktır.

Çocuklarımız, kardeşleri olduğunda kendilerini tahtını kaybetmiş bir kral ya da kraliçe gibi hisseder. En başından itibaren ne kadar hazırlıklı olursak olalım, çocuğumuzun kendini bir süre kötü hissetmesine engel olmamız zordur. Böyle bir dönemde ondan kızgınlığını, üzüntüsünü ya da kıskançlığını hissetmemesini istememiz hiçbir işe yaramayacağı gibi çocuğumuz için zarar verici olacaktır. Yapılması gereken, duygu ve düşüncelerini rahatlıkla paylaşabileceği bir ortam yaratmak ve yaşadığı zorluğu aşmaya çalışırken ona yol göstermektir. Çocuklarımıza karşı göstereceğimiz destekleyici tutum hem bizlerle hem de kardeşiyle olan ilişkisini çok daha uyumlu yaşamasına yardımcı olacaktır.


bu yazı, mother and baby dergisinin aralık 2010 sayısında yayınlanmıştır.


8 Ekim 2010

Çocuklar ve bakıcı seçimi



Çocuğun bakımının kim tarafından gerçekleştirileceği aileleri en çok zorlayan konulardan biridir. Özellikle anne ve babanın sürekli çalışmak zorunda olduğu durumlarda bu daha da önemli hale gelir. Ülkemizde yasal doğum izni süresinin çok kısa olması çalışmak zorunda olan ebeveynleri oldukça zor durumda bırakıyor. Anneler için 3 ay olan doğum izni, devlet memuru olmayan babalar için gerekli bile görülmemiş. Ebeveynlerin bebekleri için çok erken bir dönemde bakıcı arayışı içine girmesi, özellikle ayrılma kaygılarının üst düzeyde olduğu bir döneme rastladığı için sıkıntı da büyük olabiliyor. Hamilelik ve doğum sonrasında oldukça ciddi değişim geçiren hormon dengesi özellikle anneleri ciddi şekilde etkiliyor. Bu dönemde ayrılık kaygısı çok daha yüksekken, koruma güdüsü de oldukça güçlü bir şekilde yaşanıyor.

Bir bakıcıyla anlaşma yapıldıktan hemen sonra çocuğunuzu onunla yalnız bırakmanız iyi bir tercih olmaz. Çocuklar, özellikle erken yaşlarda yoğun olarak ayrılık kaygısı yaşarlar ve ebeveynlerin bir anda ortadan kaybolması, ona sevilmediğini ya da istenmediğini hissettirebilir. Bu da hem çocuğunuzun hem bakıcınızın ve dolayısıyla sizin zor durumda kalmanız anlamına gelir. Bu nedenle mutlaka bir geçiş süresi önceden planlanmalıdır. Bakıcınızı çocuğunuzla baş başa bırakmadan önce beraber geçireceğiniz en az bir hafta, daha sonra ortaya çıkabilecek pek çok problem riskinin ortadan kalkmasına yardımcı olacaktır. Bu dönemde çocuğunuza en başından doğruları söylemeniz, onunla kuracağınız güven ilişkisi için de oldukça önemlidir.

Bakıcı konusunda karar verirken nelere dikkat etmeli diye düşündüğümüzde; öncelikle çocuğunuzun bakımını üstlenecek kişiyle güvenli bir ilişki kurulabilmesi çok önemli. İletişime açık, sorumluluk alabilen, zaman zaman hata yapabileceğini kabul edebilen, sabırlı, sevgisini gösterebilen ve kendini geliştirmeye açık bir insan olması herkes için bu sürecin daha sağlıklı yaşanmasına yardımcı olacaktır.

Çocuk gelişimi konusunda bir bakıcının akademik bir eğitim almış olması elbette bir avantajdır. Ancak ülkemizde yaşayan pek çok insanın bu konuda eğitim almamış kişiler tarafından büyütülmüş olduğu da bir gerçektir. Bu noktada bakıcıların çocuklarla vakit geçirmeyi sevmeleri ve hem sizinle hem çocuğunuzla sıcak ilişki kurabilmeleri alınan eğitim kadar önemli. Çocuğunuzla ilgili sorumlulukları paylaşabileceğiniz bir bakıcıyla çalışmanın pek çok avantajı vardır. Öncelikle çocuk büyütmenin çok keyifli olmakla birlikte birçok zorluğunun bulunduğunu belirtmek gerekiyor. Çocuğunuzun bakımı konusunda size yardımcı olan biri, üzerinizdeki yükü hafifletecektir. Bu da size çocuğunuzla daha fazla “kaliteli zaman” geçirme olanağı sunacaktır. Ayrıca çocuğunuzun farklı kültürlere sahip insanlarla bir arada vakit geçirmesi gelişimine katkı sağlayacaktır.

Çocuğunuzla bakıcı arasında bir sorun yaşanıyorsa, çocuğunuz bunu size bir şekilde belli edecektir. Onun duygusal durumunu, hal ve hareketlerini iyi takip etmeniz genellikle yaşadığı bir sorun varsa anlamanız için yeterli olacaktır. Bu noktada unutulmaması gereken, gelişim sürecindeki bir çocuğun zaten pek çok sorunu “doğal olarak” yaşayacağıdır. Yani yaşadığı bir sorunun nedeni bakıcıyla arasındaki ilişkiden kaynaklanmayabilir. Çocuğunuzun bir sorun yaşadığını fark ettiğinizde bunu bakıcınızla “sorgulayıcı” bir dil kullanmadan paylaşın. Soruna odaklanmak yerine çözüme odaklanmak herkesin işini kolaylaştıracaktır. Ancak çocuğunuzun huzursuzluğu artıyor ve süre de uzuyorsa farklı tedbirler almayı düşünmeniz doğaldır.

Çocuğunuzun yaşayabileceği sıkıntıları değerlendirdiğinizde gözden kaçırılmaması gereken nokta bir bakıcı için bu işin pek çok zorluğunun olmasıdır. Öncelikle bir çocuğun sorumluluğunu almak başlı başına zor bir görevdir. Çocuklar öğrenme güdüleri ve enerjileri çok yüksek olduğu için her an başlarını derde sokabilirler. Bu da çocuğun bakımını üstlenen kişi için oldukça kaygı vericidir. Ayrıca bakıcılar işverenleri olan ebeveynlerin de beklentilerini karşılayabilmek zorundadır ve bu da zaman zaman onların işlerini çok zorlaştırabilir. Bu nedenle her hangi bir sıkıntı yaşandığında anne ve baba olarak süreci iyi değerlenmeniz büyük önem taşır. Beklentileriniz karşılanamayacak kadar yüksek olduğunda sorun yaşanması kaçınılmazdır.

Bu konuda ailelerin ve çocukların sık yaşadığı sorunlardan biri de bakıcıların sık aralıklarla değişmesidir. Kimi zaman taşınma, iş değişikliği gibi nedenlerle, kimi zaman ailelerin beklentilerinin karşılanamaması ya da daha farklı nedenlerle aileler bakıcılarını değiştirmek isteyebilir. Ancak bu çocuğunuzun bazı sıkıntılar yaşamasına neden olabilir. Öncelikle sürekli yeni bir insanla tanışmak ve onunla güven ilişkisi kurmaya çalışmak küçük yaştaki bir çocuk için oldukça zorlayıcıdır. Ayrıca yaşanan sorunun kendisinden kaynaklandığına, sevilmeyen ve istenmeyen biri olduğuna inanabilir. Bu da çocuğunuzun özgüvenini olumsuz yönde etkileyebilir.

Yukarıda değindiğimiz sorunların yaşanmaması için yapılabilecek şeylerden biri bakıcınızla beklentileriniz üzerinde önceden anlaşmak ve onunla sağlıklı bir iletişim kurmaya çalışmaktır. Böylelikle bakıcınız ne yapması ve yapmaması gerektiğini bilecektir. Bu da işini oldukça kolaylaştıracak ve sorun yaşanması ihtimalini azaltacaktır. Bakıcınızla kuracağınız iletişim konusunda, ona göstereceğiniz saygı bakıcınızın evinize ve çocuğunuza olan bağlılığını artıracaktır. Çocuğunuzun neredeyse her konuda sizi model aldığını düşündüğümüzde bu konunun önemi daha fazla ortaya çıkacaktır. Anne ve babasının saygı duymadığı bir insana çocuk da saygı göstermeyecektir. Bu da kaçınılmaz olarak birçok sorunun yaşanmasına neden olacaktır.

Çocuklarının bakımı için bir bakıcıyla anlaşan ailelerin yaşadığı bir diğer sorun ise denetlemedir. Günün büyük kısmını çocuğunuzla baş başa geçiren birinin neler yaptığını bilmeyi her aile ister. Ancak burada seçilen yönteme çok dikkat etmek gerekir. Evin her köşesine kamera yerleştirmek ya da gün sonunda bakıcınızdan sorgulayıcı bir dil kullanarak ayrıntılı rapor almak, sonrasında bilgilerin doğruluğundan emin olmak için çocuğunuzla tekrar konuşmak etkili yöntemler olarak görünebilir. Ancak bu tür yöntemlerin zararı faydasından daha fazladır. Öncelikle bu tür yaklaşımlar bakıcınızın kendini gergin hissetmesine yol açabilir. Yaşanan bu gerilim bir süre sonra bakıcınızla çocuğunuz arasındaki ilişkide büyük ihtimalle kendini gösterecektir. Çocuğunuz için ise böyle bir durumu yaşamak çok daha farklı sonuçlara yol açacaktır. Çocuğunuz sizin davranışlarınıza bakarak Dünya’nın kendisi için çok güvensiz bir yer olduğuna ikna olabilir. İnsanların güvenilmemesi gereken varlıklar olduğunu düşünebilir. Kendini güvende hissedebilmek için sürekli bir yetişkin tarafından izlenmek ve takip edilmek ihtiyacı duyabilir. Bu da çocuğunuzun bağımsızlaşmaya başladığı yaşlardan itibaren birçok sorun yaşamasına neden olabilir.

Bu yazı mother and baby dergisinin ağustos 2010 sayısında yayınlanmıştır.