Bebeklerimiz Dünya’ya geldiklerinde kendilerini annelerinin bir parçası gibi hissetmeye devam ederler. Doğum sonrasında göbek bağının kesilmesi onların bireysel varlıklarını ortaya koymalarını sağlayan ilk yaşam tecrübesidir. Ancak ne anne ne de bebek fiziksel ve psikolojik olarak birbirlerinden kopmaya henüz hazır değildir. Bebek, başta anne olmak üzere çevresi tarafından koruyucu bir şefkat ve sevgi duvarıyla çevrelenir ve güvenli bir ortamda hayatına devam eder.
Bebeklerimiz için ilk kritik dönem yaklaşık olarak altıncı ayda yaşanır. Görme becerilerindeki gelişme sayesinde çevresindeki insanları ayırt etmeye başlarlar. Daha önce kalp atışı, koku gibi daha farklı duyularını kullanarak tanıdıkları anne ve babalarını görsel olarak da tanıyabilirler. Bu bebeklerimizin ilk güven ilişkisini oluşturdukları önemli bir dönemdir. Bağlanma olarak adlandırılın bu dönemde bebeklerimiz kendilerini en güvende hissettikleri insanlara yani; anne ve babalarına yakın olmak isterler.
Gerekli fiziksel olgunluğa eriştiklerinde bebeklerimiz daha geniş bir alanda hareket etmeye başlar. Ancak yine de bağlandıkları yetişkinlerden uzak olmak güvende hissetmemelerine yol açar. Bu nedenle hareket alanlarının yakınında olmak bebeklerimizin daha rahat bir keşif ve oyun alanı içinde olmasını sağlar. Bebeklerimiz hala kendilerini annelerinin bir parçası olarak görmektedir ve bu durum yaklaşık 18-24 aylık olana kadar bu şekilde devam eder.
18-24 ay dönemi çocuklarımız için başka bir kritik dönemi temsil eder. Artık kendilerini annelerinin bir parçası olarak görmek yerine dünya üzerinde herkesten farklı bir birey olarak görmeye başlarlar. İlgi ve ihtiyaçlarının diğer insanlardan farklı olduğunu ya da olabileceğini bu dönemde keşfederler. Dolayısıyla kendi varlıklarını ortaya koymak için büyük bir motivasyona sahip olurlar. Anne ve babalarının kendileri için oluşturduğu güvenli alana ihtiyaç duymaya devam ederler ancak diğer taraftan bağımsızlıklarını kazanmak için duydukları istek içten içe ciddi bir çatışma yaşamalarına neden olur. Bu dönemde toplumsal kurallara uygun şekilde yaşayacak sosyal becerileri yeterince gelişmediği için sıklıkla çevrelerindeki yetişkinleri zor durumda bırakacak şekilde hareket edebilirler. İsteklerinin anında yerine gelmesi hayati bir önem taşımaya başlar. Sahip oldukları oyuncak, oyun alanı, çikolata, şeker, giysi gibi şeyleri paylaşma konusunda oldukça isteksizdirler. Bu konularda her hangi bir engelle karşılaştıklarında ise kendi kişiliklerine bir saldırıyla karşı karşıya olduklarını hissederler. Bu tür durumlarda genellikle ortaya çıkan duygu öfke olur. Uzun süren ağlama krizleri yaşanabilir. Ya da yaşadıkları ortamı kendi istekleri doğrultusunda değiştirmek için sert inatlaşma ve güç savaşları yaşanabilir.
Bu dönem, bebeklerinin istek ve ihtiyaçlarını olabildiğince eksiksiz karşılamak isteğinde olan ebeveynler için de oldukça zordur. Çocuklarının sonu gelmeyen isteklerini karşılamakta zorlandıkları, ağlama nöbetlerini engelleyemedikleri için kendilerini yetersiz görebilirler. Genellikle iyi bir ebeveyn olup olmadıkları konusunda ciddi kafa karışıklıkları yaşayabilirler. Zaman zaman öfkelerini kontrol etmekte zorlanabilir ve sürecin getirdiği yorgunlukla birlikte kendilerini çocuklarıyla çatışma yaşarken bulabilirler.
Yaşanan dönem ailedeki herkes için zorlayıcı olsa da endişe edilmesi için neden yoktur. İki yaş krizi hemen her çocuğun benzer şekilde geçirdiği bir dönemdir ve geçicidir. Bu dönem çocuklarımızın sağlıklı bir gelişim gösterdiklerinin işaretidir. Çocuklarımız, dil gelişimi yeterli olgunluğa eriştiğinde duygu ve düşüncelerini daha rahat ifade edebilecektir. Dolayısıyla yaşadıkları engellenmeleri daha kolay aşabileceklerdir. Ayrıca, özellikle ilk çocuklarda anne ve babaların da belli bir süre acemilik yaşamaları doğaldır. Çocuklarla ortak yaşantılar arttıkça ebeveynler de sürece daha rahat şekilde adapte olabileceği için kriz döneminin aşılması kolaylaşacaktır.
Çocuklarımız her tür öğrenme sürecinde en başta ebeveynlerini örnek alırlar. Bu nedenle bizim sözlerimizden çok davranışlarımız çocuklarımız üzerinde daha büyük bir etki taşır. Nasihat etme, bilgilendirme önemli olmakla birlikte davranışlarımız tarafından desteklenmediğinde etkisini büyük ölçüde kaybeder. Dolayısıyla iki yaş döneminde ve diğer zamanlarda çocuklarımızla yaşadığımız sorunların çözümü konusunda davranışlarımız önemli bir yer tutar.
Ağlama veya öfke krizleri yaşadığı zaman sakin kalmayı başarmak pek çok sorunun engellenmesine yardımcı olur. Çocuklarımız ebeveynlerinin zor zamanlarda bile sakin kaldıklarını gördüklerinde sorunlarını çözmek için bağırma, vurma gibi yıkıcı davranışlar sergilemek zorunda olmadıklarını fark eder. Yavaş yavaş olsa da karşısındaki kişiyi dinleme, empati kurma ve çözüme odaklanma gibi yapıcı davranışları kullanmayı tercih etmeye başlar.
Cezalandırma yerine uzlaşmayı arayan bir ebeveyn sorunların çözümünde taraflardan birinin bedel ödemesi yerine her iki tarafın da kazançlı çıkabileceği yolların bulunabileceğini göstermiş olur. Bu nedenlerle çocuklarımızla kullandığımız iletişim dili oldukça önemlidir.
İstekleri yerine gelmediği için öfkelenen ve zaman zaman saldırgan davranışlar gösterebilen çocuklarımızı sonuna kadar sakin bir şekilde dinlemek öncelikle çocuğumuzun kendini değerli hissetmesini sağlayacaktır. İçinde bulunduğumuz durumu, yani isteklerinin neden gerçekleşmediğini çocuklarımıza açıklamak çoğunlukla sorunların çözülmesi için yeterli olacaktır. Ayrıca gösterdiği tepki karşısında ne hissettiğimizi ifade etmek, onun da duygularını daha rahat ifade edebilmesine yardımcı olacaktır.
Çocuklarımızla kurduğumuz ilişkide kendi istek ve ihtiyaçlarımızı ortaya koymak ya da sınırlarımızı belirlemek küçük ev arkadaşlarımızla daha sıcak ve çatışmasız bir ilişki kurmamıza yardımcı olacaktır. Pek çok ebeveyn çocuğuna “hayır” cevabını vermenin kendilerini “kötü” ebeveyn yaptığına inanmakta ve bu nedenle çocuklarının her isteğini yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu, çok iyi niyetli bir çaba olmakla birlikte sürdürülebilir değildir. Çocuklarımızla birlikte uyumlu bir yaşam sürdürebilmemiz için kendi istek ve ihtiyaçlarımızı, olumlu ya da olumsuz duygu ve düşüncelerimizi ifade etmek hem bizde oluşabilecek birikimi önleyecek hem de iyi örnek olmamızı sağlayacaktır.
Sonuç olarak iki yaş döneminde yaşanan gelişimsel kriz, çocuklarımızın ilerleyen yaşlarda da karşılarına çıkacak olan pek çok geçiş döneminden biridir. Bu sürecin sağlıklı şekilde aşılabilmesi için çocuklarımızın en çok ihtiyaç duyacağı şey ebeveynlerinden alacakları destektir. Bu nedenle yaşanan zorlukları çocuklarımızın olumsuz kişilik özellikleri gibi görmekten kaçınmak, sorundan çok çözüme odaklanmak hem çocuklarımızı hem bizleri rahatlatacak, uyumlu ve keyifli bir aile yaşantısının kapılarının açık kalmasını sağlayacaktır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder