16 Nisan 2010

bir röportaj: ilköğretim okullarında psikolojik danışmanlık


Çocuklar okula başladıklarında hem çocuklar hem de ebeveynlerin hayatında birçok şey değişir. O güne kadar neredeyse tüm gününü ailesiyle geçirmekte olan çocuk, artık zamanının büyük bir kısmını okulda geçirmeye başlar. akranlarıyla beraber eğitim hayatına başlayan çocuk sadece akademik bilgilere sahip olmakla kalmaz. Aynı zamanda sosyal gelişiminin de büyük bir kısmını öğrencilik döneminde tamamlar. Geleceğini şekillendirmeye başladığı okul sıralarında çocuklar bir yandan ilgi alanlarını, yeteneklerini keşfederken, diğer yandan akranlarıyla ve yetişkinlerle ilişki kurmayı, sorumluluklarını belirgin kurallar çerçevesinde yerine getirebilmeyi öğrenir. Okulda çocuklardan sorumlu olan kişiler başta sınıf öğretmenleridir. Ancak kariyer planlama, meslek seçimi gibi konularda ya da sınıf öğretmenlerinin tek başlarına çözmekte zorlandıkları sorunlarda okul rehberlik servisleri devreye girer.

Zaman geçtikçe, önemi daha belirgin bir şekilde ortaya çıkan okullarda Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik konusunu, uzun zamandır Anadolu’nun çeşitli yerlerinde ilköğretim okullarında ve liselerde görev yapmakta olan Psikolog Mehmet Eşki’yle konuştuk. Mehmet Eşki şu an Antakya Gazi İlköğretim Okulu Rehberlik Servisinde görev yapıyor.


Milli Eğitim Bakanlığının Rehber Öğretmenlerden (Psikolojik Danışman) beklentisi nedir?

Öğrencilerin kendilerini ilgileri, yetenekleri gibi yönleriyle tanımalarına, meslekler hakkında bilgi edinmeleri, uygun meslek veya üst eğitim kurumu seçiminde dikkat edilmesi gereken kriterleri fark etmelerine, çevreleri ile olumlu ilişkiler kurmalarına, verimli ders çalışma alışkanlıkları ve sorunlarla baş etme becerileri kazanmalarına yardımcı olmak.

Okullarda Rehber Öğretmenlerin çalışma koşullarını nasıl değerlendirirsin?

Rehber Öğretmen önleyici psikolojik hizmet veren, problemleri kronikleşmeden tespit edilebilme imkanına sahip ve ilk müdahaleyi yapacak olan kişidir. Toplumun tüm bireylerinin de zorunlu bir eğitimden geçtiklerini, dolayısıyla rehber öğretmenin elinden geçtiğini düşündüğümüzde rehber öğretmenin önemini daha iyi anlayabiliriz. Bu durum mesleki açıdan heyecan verici olmakla birlikte, rehber öğretmenlerin çalışma şartlarında bazı düzenlemeleri zorunlu kılıyor.

Rehber Öğretmenlerin norm kadroları belirlenirken 150 ve üzeri kişiye 1 rehber öğretmen, öğrenci sayısı 500 ve 500’ün katlarına ulaşması halinde her defasında 1 rehber öğretmen norm kadrosu ekleniyor. Ancak ilköğretim kurumlarında okul öncesi ile 1-5’inci sınıf öğrenci sayıları bu hesaplamaya dahil edilmiyor. Bir eğitim bölgesindeki tüm okullardaki rehber öğretmen kadrosu tamamlanmadıkça da ikinci rehber öğretmen kadrosu kullanılamıyor. Kağıt üzerinde ideal gibi duran sayılar pratikte bir rehber öğretmene düşen öğrenci sayısının bazen bin-ikibine ulaşmasına sebep olabiliyor. Bu da ideal bir rehberliği zorlaştırıyor.

Rehber Öğretmenler günde 6 ve haftada 30 saat çalışıyorlar. MEB’teki rehberlik servislerinin çoğu ideal bir danışmanlık için uygun değil. Bilgisayarı olmayan, sandalyeleri yetersiz, mutfaktan, depodan bozma, dönüştürülmüş merdiven altı rehberlik servisleri bile var. Yine de son zamanlarda ciddi iyileşmeler olduğunu söyleyebilirim. Okul yönetimleri, rehber öğretmenlerin öneminin artık farkında. Bu, rehber öğretmenlerin daha rahat ve verimli çalışmasına olanak tanıyor. Artık rehber öğretmenler zamanlarını önemli olduklarını ispatlamaya çalışmak yerine öğrencilerle ilgilenerek geçirebiliyorlar.

Çocuklarda en sık hangi problemlerle karşılaşıyorsun?

Uyum problemi(okula yeni başlayanlarda), öğrenme güçlüğü, sürekli geç kalma, ders işlenirken başka işlerle uğraşma veya çevresindekilerle konuşarak dikkati dağıtma, ödevlerle ilgili sorumluluklarını yerine getirmeme, ebeveynlerin beklentisinin yüksek olması, yoğun sınav takvimi ve SBS hazırlığından kaynaklanan stres, arkadaşları veya aile bireyleri ile kavga etme, yalan söylemeyi alışkanlık haline getirme, hırsızlık, okuldan kaçma, zamanın çoğunu internet cafelerde geçirme, sınav kaygısı, çocuk ve ebeveyn arasında iletişim problemleri, kardeş kıskançlığı, gece korkuları, enürezis (alt ıslatma), artikülasyon ve kekemelik gibi problemler.

Çocuklarla çalışırken rehber öğretmenler ne gibi zorluklarla karşılaşır?

Rehberlik servisine gelen öğrencilerin bir kısmı öğretmenlerin veya ailenin istek ve ısrarları sonucunda geliyorlar. Özellikle öğretmenlerin öğrencileri ceza verir gibi rehberlik servisine getirmeleri, öğrencilerle iletişimi zorlaştırıyor. Rehberlik hizmetleri gönüllülük esasına dayandığı için öğrenciye önce bu görüşmenin neden gerekli olduğu anlatılıyor ve gönüllü olup olmadığı soruluyor. Öğrencilerin şiddet içeren davranışlarını kaldırmaya çalışırken bir taraftan ebeveynlerin ve bazen de öğretmenlerin şiddet kullanması olumsuz davranışın pekişmesine sebep oluyor. Dinleme davranışı yetersiz olan çocukların çoğunun ebeveyninin de dinleme davranışına yeterince sahip olmadığını görüyoruz. Çocuğun yaşadığı problemleri çözmek için sadece çocukla değil öğretmen ve ebeveynler ile de çalışmak gerekiyor. Şiddet içeren davranış sergileyen çocukların okulda kolayca popüler hale gelmesi, ergenlik döneminde ilgi çekmeyi çok seven öğrencilerin bu davranışlarını değiştirmeyi zorlaştırıyor.

Psikolojik Danışmaların, öğretmenlik unvanına sahip olmaları öğrencilerin gözünde kural koyucu, otorite şeklinde algılanmasına sebep oluyor ve bu da sağlıklı bir danışma sürecinin önündeki engellerden biri olarak karşımıza çıkıyor.

Çocukların yaşadığı sorunların çözümünde ailelerin işbirliğine açık olmasının çok önemli olduğunu biliyoruz. Şu ana kadarki tecrübelerinizi göz önünde bulundurarak ailelerle işbirliği kurmakta zorlanıyor musunuz? Ayrıca işbirliğine açık aileler çözüme ne tür katkılarda bulunuyor?

Ebeveyn öğretmen iletişiminde sık karşılaştığımız bazı tutumlar vardır. Bazı öğretmenler problemli öğrencinin velisini çağırdığında veya rutin toplantılarda velilere kızar, onları eleştirir. Velilerin o toplantılara gelerek aslında problemin çözümü için bir şey yapmaya hazır olduklarını ama ne yapmaları gerektiğini bilmedikleri için doğruları yapamadıklarını dikkate almaz. Öğretmen sadece şikayet eder ama çözüme yönelik net bir cümle kurmaz.

Veliyi çocuğu için iyi bir şey yapmaya çalışan ama bunun için desteğe ihtiyaç duyan kişi olarak görüyorum. Veli problem çıktığında kendisini yargılamadan dinleyecek birlikte somut çözümler üretebileceği veya çözüm önerileri alabileceğini bildiğinde, rehber öğretmen ile güven ilişkisi kuruluyor ve kendini açıyor.

Veliye, iletişim, sınır koyma, eğitimde veliye düşen görevler, Ortaöğretime Geçiş Sistemi, SBS gibi konularda eğitim vererek onları destekliyorum. Böylece problem çözme becerileri gelişiyor ve evde daha az çatışma yaşanmasına sebep oluyor. Evde daha az problem yaşayan çocuk okulda da daha az problem yaşıyor.

Sınıf içinde yaşanan problemler konusunda öğretmenler ve rehber öğretmenler arasında nasıl bir işbirliği gerçekleştiriliyor? İşinizi zorlaştıran ve kolaylaştıran öğretmen tutumlarından bahseder misiniz?

Problem çözmek için gelen öğretmenler var. Bir de şikâyet etmek, cezalandırmak için gelen öğretmenler var. Öğretmen problemi getirdiğinde problemin yanı sıra öğrencinin olumlu özelliklerini de söylemesini istiyoruz.

Bazı öğretmenler olumlu davranışa odaklanıp, öğrenciyi destekleyerek problemi çözmeye, öğrenciyi kazanmaya çalışır. Öğrencideki her gelişmeyi görmeye motive olmuşlardır ve gelişmeleri rehberlik servisi ile paylaşırlar. Bu öğretmenlerle çalışmak çok keyiflidir.

Bazı öğretmenler ise sadece olumsuz davranışa odaklanıp, öğrencinin hiç olumlu bir davranışı yok şeklinde toptancı bir yaklaşım sergiliyorlar. Onlara olumlu davranışa odaklanmak gerektiği anlatıldığında ya ne kadar tecrübeli olduklarını ve yıllardır bu şekilde problem çözdüklerini veya “hayat kitaplardaki gibi değildir” şeklinde okumayı küçük gören garip tutumlar sergilerler. Bu tarz öğretmenlerle problem çözmek zordur. Sınavda 100 üzerinden 80 almış bir öğrenciye alamadığı 20 puan için kızabilirler.

Okullarda ciddi sorunlar yaşayan çocukları hangi kurumlara yönlendiriyorsunuz? Bu kurumlarla okullar arasındaki işbirliğini yeterli buluyor musun?

Öğrenme güçlüğü yaşayan çocuklar değerlendirilmek üzere Rehberlik Araştırma Merkezlerine (RAM) gönderiliyor. Buradan ihtiyaç duyulması durumunda zeka ölçümü için devlet hastanelerine veya özel kurumlara yönlendirilmektedir. Özel eğitim desteği alması uygun bulunan çocuklar Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerinden destek eğitimi almaya başlıyorlar.

Dikkat Dağınıklığı ve Hiperaktivite, Enürezis, Enkoprezis, madde kullanımı gibi durumlarda psikiyatriye gönderiyoruz.

Sokaklarda yaşayan veya çalışan, parçalanmış aile çocukları için sosyal inceleme talebiyle il sağlık müdürlüklerine ve sosyal hizmetler ve çocuk esirgeme kurumlarına yönlendiriyoruz.

Bazen bir kurumla yazışma yapıldıktan sonra geri dönmeleri ayları bulabiliyor. Sosyal incelemeye başladıktan sonra da okula yeterli bilgilendirme genellikle yapılmıyor.

Milli eğitim bakanlığı rehber öğretmenlerin mesleki gelişimi için ne tür eğitim programları açıyor? Yeterli mi? Daha iyi olması için ne tür eğitimlere ihtiyaç duyuyorsunuz?

Hizmet içi eğitim kursları düzenleniyor. Kursa kabul edilen öğretmenin tüm masrafları da karşılanıyor. Test ve ölçek kurslarına talep çok oluyor ve çoğuna sadece Rehberlik Araştırma Merkezinde görevli Psikolojik Danışmanlar başvurabiliyor. Kontenjanların arttırılması ve okullarda görevli Psikolojik Danışmanların dahil edilmesi gerekir. En ihtiyaç duyulan eğitimler terapi eğitimleri. Takip edebildiğim kadarıyla hizmet içi eğitim kurslarında şu ana kadar hiç terapi eğitimi kursu açılmadı.

Sivil Toplum Örgütleri birçok sosyal sorumluluk projesi organize ediyor. Bunlar içinde çocuklara yönelik projeler olduğu gibi öğretmenlere yönelik projelerde bulunuyor. Türkiye’nin görece gözden uzak yerlerinde çalışmış biri olarak bu projeler hakkında ne düşünüyorsun? Yeterince haberdar olabiliyor musun?

Özelikle kız öğrencilerin okutulması ile ilgili projeleri biliyorum. Öğretmenlerle ilgili bu yıl MEB ve Microsoft işbirliği işe Yenilikçi Öğretmenler Projesi yapılmaktadır. MEB’in hizmetiçi eğitim modülü ekranında gözüken etkinlik ve projeleri takip edebiliyoruz.

Eskisine göre çok daha fazla sayıda sınav yapılıyor olması sence çocukları ve eğitimin kalitesini ne yönde etkiliyor?

Merkezi sınavlara girme yaşı 11’e kadar düşmüştür. Öğrenciler 5. sınıfta bursluluk sınavlarına 6, 7, 8. sınıfların sonunda da Seviye Belirleme Sınavlarına (SBS), bu süre içerisinde yani 8 dönemde de her dersten 3’er yazılıdan yaklaşık 150 yazılıya, dershanede ortalama haftada bir sınavdan yılda 20-25, üç yılda 60-75 arası sınava, toplamda 200’ün üzerinde sınava giriyorlar. İlköğretimdeki neredeyse her çocuk okul ve dershane olmak üzere iki okul okuyorlar. Ayrıca öğrenciler tarafından Türkçe, Matematik, Sosyal Bilgiler, Fen ve Teknoloji, İngilizce, Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi dersleri önemli, SBS de soru olarak gelmeyecek Beden Eğitimi, Müzik, Resim, Bilgi ve Teknoloji gibi dersler önemsiz olarak algılanmaya başlanıyor.

Bu yoğunluk öğrencilerin 10-14 yaş dilimlerine yani ergenliğin başlangıcına denk gelmektedir. Bu dönemde ergenler duygusal olarak çalkantılı bir dönemdedir. Hayal kurmanın, yalnız kalmanın, değişik şeyler denemenin, arkadaşlarla zaman geçirmenin tercih edildiği, takdir edilme, sevme-sevilme ihtiyacının en üstte olduğu, bedenin tanınmaya, cinsel gelişimin anlamlandırılmaya çalışıldığı bir dönemdir.

Ergenlik döneminin yoğun ders programı ve sınav stresi altında yaşanması çatışmaları ve mutsuzluğu da beraberinde getiriyor. 6. sınıfta SBS de düşük not alan bir öğrencinin Fen Lisesi veya çok tercih edilen bir Anadolu lisesini kazanma şansı neredeyse bitmiş oluyor. Bu durumda öğrencide “7. ve 8. sınıfta çalışsam da bir şey değişmeyecek” şeklinde otomatik düşünceler ortaya çıkıyor. SBS’nin derhal kaldırılması gerekir. O zaman dershane ihtiyacı da ortadan kalkacaktır.

Özellikle devlet okullarında çalışmanın öğretmenler için çok yıpratıcı olduğunu biliyoruz. Öğretmenlerin tükenme yaşamadan meslek hayatlarını devam ettirebilmesi için sence ne tür önlemler alınmalı ya da ne tür yeni açılımlar sağlanmalıdır?

Öğretmenlerin tükenmişliğinin temelinde, öğrenme/öğretme ortamlarının yetersizliğine karşı beklentilerin yüksek olması ve bu beklentilerin bir türlü karşılanamaması yatmaktadır. Her sene dereceye giren iller, dereceye giren okullar gibi sıralamalar görüyoruz. Eğer ilk üçe giren il/okul varsa sona kalan son üç il/okul okul da olmak zorundadır. Ve bunun faturası her seferinde öğretmene kesilmektedir.

MEB öğretmenlerin iş doyumunu arttırıcı bazı tedbirler almalıdır. Bunun için sınıflardaki öğrenci sayısını azaltmalı, eğitim araç ve gereçlerini ihtiyaca cevap verecek hale getirmeli, öğrenme-öğretme etkinliğini tahta ve sıralardan oluşan bir sınıf ortamından çıkarmalı. Mesela, coğrafya veya tarih öğretmeni derste anlattığı konularla ilgili geziler yapabilmeli. İlköğretim okullarına bütçe ayrılmalı.

Tükenmişlik duygusunu aşmak mümkündür. Tükenmişlik kişiyi enerjisiz bırakır. Öğretmenlerin boş zamanlarında deşarj olabilecekleri etkinlikler yapmaları, keyif almaktan hoşlandıkları kişi, ortam ve etkinliklere zaman ayırmaları; buna karşılık enerjilerini azaltan düşünce ve durumlardan mümkün olduğunca uzak kalmaya çalışmaları toparlanmalarına yardımcı olmaktadır.

Rehber öğretmenler çalışırken en çok ne tür zorluklarla karşılaşıyor? Bu sorunları ortadan kaldırmak ya da yapılan çalışmaların etkinliğini artırabilmek için neler yapılmalıdır?

Bazı okullarda rehberlik servisleri yeterli donanıma sahip değil. Bazı psikolojik danışmanlar müdür yardımcıları ile aynı odaları paylaşmak zorunda kalıyorlar. İdareciler ve öğretmenlerin bir kısmı rehberlik faaliyetlerini angarya iş olarak görüyorlar. Özellikle ilköğretim okullarında bazen bir rehber öğretmene bin ile üçbin arasında öğrenci düşüyor.

Rehber öğretmenlerin işe yarayıp yaramadıkları da magazinsel bir dille sıkça tartışılan bir konudur. Üniversitelerde donanımlı yetişememe problemi rehber öğretmenler için de geçerlidir. Terapi ve temel görüşme tekniklerini bilmeyen, özel eğitimin konusunda yetersiz, herhangi bir testin/ölçeğin uygulayıcısı durumunda olmayan çok sayıda rehber öğretmen mevcut. Milli Eğitimin hizmet içi eğitim kursları çok yetersiz kalmaktadır. Rehber öğretmenin kendisini geliştirebilmesi için maaşının çoğunu özel mesleki eğitimlere harcaması gerekmektedir. Büyük şehirlerde yaşamayan rehber öğretmenlerin para ayırması durumunda bile özel mesleki eğitimlerden yararlanması mümkün olamamaktadır. Hizmet içi eğitim kurslarının ihtiyaca cevap verir hale getirilmesi gerekmektedir.

Çocukların okul motivasyonunu artırmak ve eğitim ortamını daha çok sevmelerini sağlamak için neler yapılabilir?

Okulları sadece akademik eğitim veren mekan görüntüsünden çıkarmak gerekir. Ders dışı zamanlarda bile öğrencilerin zaman geçirebilecekleri bir mekan haline getirilmeli. Bütün okullarda kağıt üzerinde yürütülen kulüp faaliyetleri vardır. Bu kulüp faaliyetlerinin işleyebilmesi için okullarda kulüp odalarının olması bu odaların sorumluluğunun kulüp rehber öğretmeni gözetiminde öğrencilere verilmeli. Akademik başarısızlık yaşayan öğrencilerin bu sosyal kulüplerde takdir edilebilecek başarılar kazanmaları sağlanmalıdır. Okullar öğrencilere ödül dağıtan mekânlar haline gelmelidir.

Çocukların özellikle ergenlik döneminden itibaren riskli davranışlar (alkol, madde, okuldan kaçma vb..) göstermesini önlemek için okula ne tür görevler düşüyor? Sence Türkiye’deki okul sistemi bu konuda ne kadar yeterli? Daha olumlu bir işlev üstlenebilmesi için okullarda nelerin değişmesi gerekir?

Risk grubunu iyi tanımlamak gerekiyor. Anne-baba ayrı yaşayan, ebeveynlerinden biri veya ikisini kaybetmiş veya onlarla çatışma halinde olan ayrıca akademik başarısızlık yaşayan, arkadaş grubu riskli davranış gösteren öğrenciler risk grubundadır.

Her insan başarılı, mutlu, seven ve sevilen olmak ister. Öğrenci bunları okul ve ev ortamında sağlayamıyorsa, dışarıya yöneliyor. Bu bazen internetteki bir oyun bazen çeşitli madde kullanımı veya kendisini kabul eden ama riskli davranış gösteren çevreye katılmak şeklinde gerçekleşiyor. Okula düşen görev risk grubundaki öğrencilerin okulda başarılı olabilmelerini sağlamaktır. Ergenlik döneminde akran etkisi çok fazladır. Olumsuz örnekler riski arttırabileceği gibi olumlu örneklerin ön plana çıkarılması ve ödüllendirilmesi riski azaltabilir.

Okullarda ergenlik ve bağımlılıklarla ilgili çeşitli sunu ve etkinlikler yapılmaktadır. Ancak her okulda psikolojik danışman yok. Veya bazen 2-3 bin öğrenciye bir rehber öğretmen düşebilmektedir. İdeal bir rehberlik için 250-300 öğrenci için bir psikolojik danışman (rehber öğretmen) görevlendirilmelidir. Bu durum öğrenciyi ilgi ve yetenekleriyle daha iyi tanımaya, ailelerle daha sağlıklı iletişim kurmaya, bireysel planlamalar yapabilmeye, risklerin önceden görülmesine olanak tanıyacak. Okullar yeteneklerin geliştirilmesi için gerekli altyapıya da sahip olmalıdır.

Okullarda verilen sanat ve spor eğitimlerinin çocuklar için önemi nedir? Okullardaki sanat ve spor eğitimini yeterli buluyor musun? Sanat ve sporun daha etkin şekilde kullanılabilmesi için nelerin değişmesi gerekir?

Yeteneklerin gelişiminde kritik dönemler vardır. Kritik dönem, bir davranışı kazanmak veya bir yeteneği geliştirmek için gerekli olgunluğu kazanmış olan çocuğun, öğrenmek için en hazır olduğu dönemdir. Okulöncesi eğitimin zorunlu hale gelmeye başlamasıyla birlikte pek çok yetenek için kritik dönem okul dönemine denk gelmektedir. Bu durum okulu sanat ve spor eğitimi açısından da çok önemli hale getiriyor. Bir genelleme yapmak gerekirse öğrenciler, voleybol, hentbol, basketbol, atletizm gibi spor dalları ile resim, müzik gibi sanat alanları ile ilk kez okulda tanışıyorlar. Güzel sanatlar lisesine başvuracak ilköğretim öğrencileri için bu ders ve etkinliklerle yeteneklerini ilk fark ettikleri veya ilk işlemeye başladıkları yerlerdir. Sporla ve sanatla uğraşan öğrencilerin riskli davranış gösterme ihtimali de daha azdır.

Ancak çoğu okulda bu alanları geliştirmek için yeterli altyapı yoktur. Spor faaliyetleri için spor salonu, sanatsal faaliyetler için resim ve müzik atölyeleri yoktur. Müziğe ilgi duyan öğrenciler için bağlama, piyano, gitar, keman bulunmaz. Öğrenciler zaman zaman müzik dersinin flüt ile özdeşleşmesinden duydukları hoşnutsuzluğu ifade ediyorlar. Resim derslerinde yapılan çalışmaları sergileyecek şovaleler bile yoktur. Öğrencilerin eserleri ya duvara asılmakta veya resim öğretmeninin dışarıdaki bağlantıları sonucunda şovale ayarlayabilirse uygun sergi ortamı oluşabilmektedir. Çoğu okulda spor salonu olmadığı için çok soğuk ve çok sıcak havalarda dersler sınıfta işlenmektedir. Belediyelerin sportif ve sanatsal mekan yatırımları yetersizlikleri de dikkat alındığında öğrencilerin spor yeteneklerini geliştirmeleri çoğunlukla bireysel hırslarla mümkün olmaktadır. Olimpiyatlarda bir türlü başarılı olamamamızın nedenlerinden bazılarının bunlar olduğunu düşünüyorum.

Milli Eğitimde unvanla ilgili bir sıkıntı var. Psikolojik Danışman mı Rehber öğretmen mi denilmeli?

Atamaya esas olan kadronun adı rehber öğretmenliktir. Bu kadro adının psikolojik danışmanlık olarak değiştirmesi problemi çözer. Ancak psikolog dernek ve örgütlülüklerinin psikolojik danışman unvanının kullanılmasına dair itirazları vardır. Psikologların, psikolojik danışmanların meslek yasası olmaması da bu unvan belirsizliğini beslemektedir.

Bir diğer çözüm ise, gerçekleşmesi zor olsa da Psikolojik Danışmanlık ve Rehberlik bölümleri Psikoloji bölümleri ile birleşmeli, psikoloji lisansı 5 yıllık olmalı, 4. yılda öğrenciler uzmanlaşacakları branşı seçip o konuda uzmanlaşmalı. Eğitimde çalışacak psikologlar da eğitim psikologu adı altında istihdam edilmeli. Unvan problemi o zaman biter. Psikoloji bölümlerindeki eğitim psikolojisi branşı ihtiyaca cevap verecek şekilde düzenlenmelidir. Psikolojik danışmanların öğrenci gözündeki öğretmen imajı da biter.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder