20 Aralık 2010

iki yaş krizi ve başa çıkma yolları


Bebeklerimiz Dünya’ya geldiklerinde kendilerini annelerinin bir parçası gibi hissetmeye devam ederler. Doğum sonrasında göbek bağının kesilmesi onların bireysel varlıklarını ortaya koymalarını sağlayan ilk yaşam tecrübesidir. Ancak ne anne ne de bebek fiziksel ve psikolojik olarak birbirlerinden kopmaya henüz hazır değildir. Bebek, başta anne olmak üzere çevresi tarafından koruyucu bir şefkat ve sevgi duvarıyla çevrelenir ve güvenli bir ortamda hayatına devam eder.

Bebeklerimiz için ilk kritik dönem yaklaşık olarak altıncı ayda yaşanır. Görme becerilerindeki gelişme sayesinde çevresindeki insanları ayırt etmeye başlarlar. Daha önce kalp atışı, koku gibi daha farklı duyularını kullanarak tanıdıkları anne ve babalarını görsel olarak da tanıyabilirler. Bu bebeklerimizin ilk güven ilişkisini oluşturdukları önemli bir dönemdir. Bağlanma olarak adlandırılın bu dönemde bebeklerimiz kendilerini en güvende hissettikleri insanlara yani; anne ve babalarına yakın olmak isterler.

Gerekli fiziksel olgunluğa eriştiklerinde bebeklerimiz daha geniş bir alanda hareket etmeye başlar. Ancak yine de bağlandıkları yetişkinlerden uzak olmak güvende hissetmemelerine yol açar. Bu nedenle hareket alanlarının yakınında olmak bebeklerimizin daha rahat bir keşif ve oyun alanı içinde olmasını sağlar. Bebeklerimiz hala kendilerini annelerinin bir parçası olarak görmektedir ve bu durum yaklaşık 18-24 aylık olana kadar bu şekilde devam eder.

18-24 ay dönemi çocuklarımız için başka bir kritik dönemi temsil eder. Artık kendilerini annelerinin bir parçası olarak görmek yerine dünya üzerinde herkesten farklı bir birey olarak görmeye başlarlar. İlgi ve ihtiyaçlarının diğer insanlardan farklı olduğunu ya da olabileceğini bu dönemde keşfederler. Dolayısıyla kendi varlıklarını ortaya koymak için büyük bir motivasyona sahip olurlar. Anne ve babalarının kendileri için oluşturduğu güvenli alana ihtiyaç duymaya devam ederler ancak diğer taraftan bağımsızlıklarını kazanmak için duydukları istek içten içe ciddi bir çatışma yaşamalarına neden olur. Bu dönemde toplumsal kurallara uygun şekilde yaşayacak sosyal becerileri yeterince gelişmediği için sıklıkla çevrelerindeki yetişkinleri zor durumda bırakacak şekilde hareket edebilirler. İsteklerinin anında yerine gelmesi hayati bir önem taşımaya başlar. Sahip oldukları oyuncak, oyun alanı, çikolata, şeker, giysi gibi şeyleri paylaşma konusunda oldukça isteksizdirler. Bu konularda her hangi bir engelle karşılaştıklarında ise kendi kişiliklerine bir saldırıyla karşı karşıya olduklarını hissederler. Bu tür durumlarda genellikle ortaya çıkan duygu öfke olur. Uzun süren ağlama krizleri yaşanabilir. Ya da yaşadıkları ortamı kendi istekleri doğrultusunda değiştirmek için sert inatlaşma ve güç savaşları yaşanabilir.

Bu dönem, bebeklerinin istek ve ihtiyaçlarını olabildiğince eksiksiz karşılamak isteğinde olan ebeveynler için de oldukça zordur. Çocuklarının sonu gelmeyen isteklerini karşılamakta zorlandıkları, ağlama nöbetlerini engelleyemedikleri için kendilerini yetersiz görebilirler. Genellikle iyi bir ebeveyn olup olmadıkları konusunda ciddi kafa karışıklıkları yaşayabilirler. Zaman zaman öfkelerini kontrol etmekte zorlanabilir ve sürecin getirdiği yorgunlukla birlikte kendilerini çocuklarıyla çatışma yaşarken bulabilirler.

Yaşanan dönem ailedeki herkes için zorlayıcı olsa da endişe edilmesi için neden yoktur. İki yaş krizi hemen her çocuğun benzer şekilde geçirdiği bir dönemdir ve geçicidir. Bu dönem çocuklarımızın sağlıklı bir gelişim gösterdiklerinin işaretidir. Çocuklarımız, dil gelişimi yeterli olgunluğa eriştiğinde duygu ve düşüncelerini daha rahat ifade edebilecektir. Dolayısıyla yaşadıkları engellenmeleri daha kolay aşabileceklerdir. Ayrıca, özellikle ilk çocuklarda anne ve babaların da belli bir süre acemilik yaşamaları doğaldır. Çocuklarla ortak yaşantılar arttıkça ebeveynler de sürece daha rahat şekilde adapte olabileceği için kriz döneminin aşılması kolaylaşacaktır.

Çocuklarımız her tür öğrenme sürecinde en başta ebeveynlerini örnek alırlar. Bu nedenle bizim sözlerimizden çok davranışlarımız çocuklarımız üzerinde daha büyük bir etki taşır. Nasihat etme, bilgilendirme önemli olmakla birlikte davranışlarımız tarafından desteklenmediğinde etkisini büyük ölçüde kaybeder. Dolayısıyla iki yaş döneminde ve diğer zamanlarda çocuklarımızla yaşadığımız sorunların çözümü konusunda davranışlarımız önemli bir yer tutar.

Ağlama veya öfke krizleri yaşadığı zaman sakin kalmayı başarmak pek çok sorunun engellenmesine yardımcı olur. Çocuklarımız ebeveynlerinin zor zamanlarda bile sakin kaldıklarını gördüklerinde sorunlarını çözmek için bağırma, vurma gibi yıkıcı davranışlar sergilemek zorunda olmadıklarını fark eder. Yavaş yavaş olsa da karşısındaki kişiyi dinleme, empati kurma ve çözüme odaklanma gibi yapıcı davranışları kullanmayı tercih etmeye başlar.

Cezalandırma yerine uzlaşmayı arayan bir ebeveyn sorunların çözümünde taraflardan birinin bedel ödemesi yerine her iki tarafın da kazançlı çıkabileceği yolların bulunabileceğini göstermiş olur. Bu nedenlerle çocuklarımızla kullandığımız iletişim dili oldukça önemlidir.

İstekleri yerine gelmediği için öfkelenen ve zaman zaman saldırgan davranışlar gösterebilen çocuklarımızı sonuna kadar sakin bir şekilde dinlemek öncelikle çocuğumuzun kendini değerli hissetmesini sağlayacaktır. İçinde bulunduğumuz durumu, yani isteklerinin neden gerçekleşmediğini çocuklarımıza açıklamak çoğunlukla sorunların çözülmesi için yeterli olacaktır. Ayrıca gösterdiği tepki karşısında ne hissettiğimizi ifade etmek, onun da duygularını daha rahat ifade edebilmesine yardımcı olacaktır.

Çocuklarımızla kurduğumuz ilişkide kendi istek ve ihtiyaçlarımızı ortaya koymak ya da sınırlarımızı belirlemek küçük ev arkadaşlarımızla daha sıcak ve çatışmasız bir ilişki kurmamıza yardımcı olacaktır. Pek çok ebeveyn çocuğuna “hayır” cevabını vermenin kendilerini “kötü” ebeveyn yaptığına inanmakta ve bu nedenle çocuklarının her isteğini yerine getirmeye çalışmaktadır. Bu, çok iyi niyetli bir çaba olmakla birlikte sürdürülebilir değildir. Çocuklarımızla birlikte uyumlu bir yaşam sürdürebilmemiz için kendi istek ve ihtiyaçlarımızı, olumlu ya da olumsuz duygu ve düşüncelerimizi ifade etmek hem bizde oluşabilecek birikimi önleyecek hem de iyi örnek olmamızı sağlayacaktır.

Sonuç olarak iki yaş döneminde yaşanan gelişimsel kriz, çocuklarımızın ilerleyen yaşlarda da karşılarına çıkacak olan pek çok geçiş döneminden biridir. Bu sürecin sağlıklı şekilde aşılabilmesi için çocuklarımızın en çok ihtiyaç duyacağı şey ebeveynlerinden alacakları destektir. Bu nedenle yaşanan zorlukları çocuklarımızın olumsuz kişilik özellikleri gibi görmekten kaçınmak, sorundan çok çözüme odaklanmak hem çocuklarımızı hem bizleri rahatlatacak, uyumlu ve keyifli bir aile yaşantısının kapılarının açık kalmasını sağlayacaktır.


Bu yazı, mother and baby dergisinin kasım 2010 sayısında yayınlanmıştır.


6 Aralık 2010

kardeş kıskançlığı




Bir sabah uyandığınızda hayatınızdaki her şeyin değiştiğini hayal edin. Siz uykudayken bir mucize gerçekleşiyor ve gözlerinizi açtığınız anda kendinizi yaşadığınız yerin kralı ya da kraliçesi olarak buluveriyorsunuz. Çevrenizdeki herkes sizi gördüğünde gülücükler saçıyor. Her türden ihtiyacınızı karşılamak için koşturuyor. Eviniz, (ya da sarayınız) her gün sizi ziyarete gelen insanlarla dolup taşıyor. Üstelik gelenlerin elleri de boş değil. Türlü türlü hediyelerle karşınıza çıkıyorlar. Uykunuz geldiğinde pamuk kadar yumuşak yataklarda yatıyorsunuz. Yediğiniz önünüzde yemediğiniz ardınızda. Olur da bir hata yaparsanız insanlar sizi gülücüklerle ödüllendiriyor. En sevdiğiniz oyunları oynayarak geçirdiğiniz muhteşem bir hayatın içinde buluyorsunuz kendinizi. Hayal bile edemeyeceğiniz kadar güzel bir dünyanın tam ortasındasınız ve her şey sizin yörüngenizde dönüyor. Siz kralsınız ya da kraliçe ve herkes emrinize amade…

Kendinizi böyle bir dünyanın içinde yaşarken hayal edin. Nasıl hissettiğinize, neler düşündüğünüze odaklanın. Şimdi kaldığımız yerden devam edelim.

Bir sabah uyandığınızda hayatınızdaki her şey olmasa da bir çok şeyin tekrar değiştiğini hayal edin. Siz uykudayken ikinci bir mucize daha gerçekleşiyor. Sizin kral ya da kraliçe olduğunuz dünyada tahtınıza aday biri çıkıveriyor. Üstelik hiç de hafife alınamayacak kadar güçlü biri. Hala ziyaretçiler geliyor ama sanki tahtın yeni ortağıyla biraz daha fazla ilgileniyorlar. Hediyeler de çoğunlukla sizin yerinize ona geliyor. Siz biraz daha normal bir yatakta yatarken bu kez pamuklara sarılıp sarmalanan diğeri oluyor. Oyunlarınız, gördüğünüz ilgi devam ediyor etmesine ama sanki eskisi kadar değil. Güzel yemeklerinizi de yemeye devam ediyorsunuz elbette ama aslan payını hep diğeri kapıveriyor. Üstelik hatalarınız eskisi kadar gülücükle karşılanmıyor. Eğer bu hatalar tahtın diğer ortağının canını sıkıyorsa size çatık kaşlarla bakan insanlar gördüğünüz bile oluyor. Yavaş yavaş tahtınızı kaybettiğinize ikna oluyorsunuz. Sanki hiç kimse sizi eskisi gibi sevmiyor ve koşulsuz şekilde kabul etmiyor. En azından siz böyle düşünüyorsunuz. Dünya artık sizin değil diğerinin çevresinde dönüyor ve böyle bir şeye karşı kesinlikle hazırlıklı değilsiniz.

Böyle bir durumda nasıl hissedeceğinize, aklınızdan nelerin geçeceğine tekrar odaklanın. Belki biraz öfke, biraz üzüntü, hayal kırıklığı, değersizlik hissi ve elbette kıskançlık… Bu duygulardan birini bile yoğun olarak hissettiğimizde işimizin ne kadar zor olduğunu biliriz. İfade etmekte genellikle en çok zorlandığımız duygularımız bunlardır. Birkaçı bir araya geldiğinde ise hissettiğimiz şeyi tek bir sözcükle ifade etmek mümkündür: acı…

***

Kardeş sahibi olmak çocuklarımızın hayatındaki en büyük kriz dönemlerinden biridir. Özellikle erken çocukluk döneminde çocuklar duygusal çatışmalarını ve sorunlarını çözme konusunda çok az şey bilir. Sorunlarını çözmek için kullandıkları sosyal becerileri ise (paylaşmak, uzlaşmak vb..) henüz yeterince gelişmemiştir. Dolayısıyla yaşanan durumla başa çıkabilmek küçük bir çocuk için oldukça zordur.

Çocuklarımız oyuncaklarını, çikolatasını, giysilerini, oyun alanını ya da sahip oldukları pek çok şeyi paylaşmak konusunda istekli olabilirler. Ancak küçük yaştaki bir çocuk için en değerli şey başta ebeveynlerinin olmak üzere çevrenin ilgisidir. Bu ilgiyi paylaşmak konusunda ise genellikle çok cimri olurlar. Tüm ihtiyaçlarını karşılamak için ebeveynlerine ihtiyaç duyan bir kardeş, doğal olarak çocuğunuz için pek de hoş olmayan bir misafirdir.

Böyle bir durumda çocuğunuzun göstereceği ilk tepki genellikle öfkedir. Yeni doğan kardeşi istemediklerini, gitmesini istediklerini söyleyebilirler. Zaman zaman bu duygularını çok daha rahatsız edici şekillerde ifade edebilirler. Kardeşleriyle yalnız kaldıklarında ona zarar verecek davranışlarda bulunabilir ya da olumsuz durumlarda suçu kardeşlerinin üzerine atabilirler. Bu tür davranışlar çocuğunuzun içinde bulunduğu zor durumun belirtileridir ve son derece normaldir. Bu dönemde çocuğunuz en çok siz anne ve babalarının desteğine ihtiyaç duyar. Sizlerin ona vereceği destek çocuğunuzun yaşadığı sorunla çok daha kolay bir şekilde başa çıkmasına yardımcı olacaktır.

Bu durumda, kardeşin doğduğu dönemi daha rahat geçirmek için neler yapılabilir?

Kardeşinin olacağını hamilelik döneminde söyleyin.

Yeni bir kardeşin gelmekte olduğunu çocuklarına ne zaman söyleyecekleri pek çok ebeveyn için cevaplanması zor bir sorudur. Hamileliğinizin üçüncü ya da dördüncü ayından itibaren bu durumu çocuğunuzla paylaşmanızda hiçbir sakınca yoktur. Anlayabileceği bir dil kullanarak çocuğunuza durumu anlatın. Her kontrolde olmasa da bazı doktor kontrollerine çocuğunuzu da yanınızda götürün. Ultrason görüntülerinde ona kardeşini gösterin. Vücudunuzda ortaya çıkan değişimin nedenini açıklayın. Zaman zaman kendinizi iyi hissetmediğinizi ve çocuğunuz doğmadan önce de benzer şeyler yaşadığınızı anlatın. Böylece kardeşini, annesine zarar veren biri olarak görmesinin önüne geçmeye çalışın.

Kardeşinin alışverişini beraber yapın.

Doğacak olan bebeğinizin alışverişini yaparken çocuğunuzun size eşlik etmesine izin verin. Böylece kendini yaşanan sürecin dışında hissetmeyecek ve kardeşini daha çok sahiplenecektir.

Doğum sonrasında daha az zaman ayırabileceğinizi anlatın.

Bu dönemde çocuğunuz artık istenmediğini düşünebilir. Bu nedenle doğum sonrasında kardeşinin çok küçük ve bakıma muhtaç olması nedeniyle kendisine biraz daha az zaman ayırabileceğinizi çocuğunuza baştan söyleyin. Bu durumun ona olan sevginizle bir ilgisi olmadığını, onu eskisi kadar çok sevdiğinizi mutlaka belirtin.

Çocuğunuza kardeşi ile ilgili sorumluluk verin.

Çocuğunuzdan kardeşinin ihtiyaçlarını gidermenize yardımcı olmasını isteyin. Yaşına uygun vereceğiniz sorumluluk (biberon ya da bez getirme vb..) çocuğunuzun kendisini daha değerli hissetmesini sağlayacaktır. Yaptığı yardımların hayatınızı ne kadar kolaylaştırdığını anlatın ve bolca takdir edin.

Olumsuz tepkilerini anlayışla karşılayın.

Yukarıda da belirttiğim gibi, çocuğunuz duygularını olumsuz şekilde ifade edebilir. Böyle bir durumla karşılaştığınızda çocuğunuzun söylediklerini sonuna kadar ilgiyle dinleyin. Sonrasında sakinliğinizi koruyarak kendi duygu ve düşüncelerinizi ifade edin. Böyle bir durumda çocuğunuzu ayıplamayın ya da ona kızmayın. Bu sadece duygu ve düşüncelerini içine atmasına neden olacaktır. Çocuğunuz hayatındaki büyük değişikliğe uyum sağlamaya çalışıyor ve onun destek alabileceği en önemli kaynaklar sizlersiniz.

Kardeşinin doğduğu günü onun için özel hale getirin.

Kardeşinin doğduğu günü çocuğunuz için anlamlı hale getirmek oldukça kolaydır. Onun için alacağınız bir hediye ve abla ya da ağabey olacağı için yapacağınız küçük bir kutlama çocuğunuzun bu dönemi çok daha rahat geçirmesine yardımcı olacaktır.

Çocuklarımız, kardeşleri olduğunda kendilerini tahtını kaybetmiş bir kral ya da kraliçe gibi hisseder. En başından itibaren ne kadar hazırlıklı olursak olalım, çocuğumuzun kendini bir süre kötü hissetmesine engel olmamız zordur. Böyle bir dönemde ondan kızgınlığını, üzüntüsünü ya da kıskançlığını hissetmemesini istememiz hiçbir işe yaramayacağı gibi çocuğumuz için zarar verici olacaktır. Yapılması gereken, duygu ve düşüncelerini rahatlıkla paylaşabileceği bir ortam yaratmak ve yaşadığı zorluğu aşmaya çalışırken ona yol göstermektir. Çocuklarımıza karşı göstereceğimiz destekleyici tutum hem bizlerle hem de kardeşiyle olan ilişkisini çok daha uyumlu yaşamasına yardımcı olacaktır.


bu yazı, mother and baby dergisinin aralık 2010 sayısında yayınlanmıştır.