20 Eylül 2010



Çocuklar öğrenme motivasyonunu nasıl korur?


Kısa süre önce bir yaşını tamamlayan kızıma baktığımda kocaman bir enerji görüyorum. Sürekli oyun oynuyor ve oyun oynayarak hayatına yeni şeyler katıyor. Şu an öğrendiği şeyleri hayatı boyunca kullanacağı için bu dönem hem onun hem de bizim için oldukça önemli. Yürümek, konuşmak gibi temel becerileri kazanmaya çalışıyor. Ayrıca çevresindeki her nesne ayrı bir merak konusu. Yapısı, şekli, dokusu, sesi, tadı kısacası her şeyiyle dünyayı tanımak için uğraşıyor. Masanın üzerindeki oyuncağına uzanırken yükseklik, koltuğun altına yuvarlanan topu almaya çalışırken uzaklık, boyuna uygun her tür nesneyi kaldırmaya çalışırken ağırlık ve buna benzer pek çok temel kavramı öğreniyor.

Bu süreçte beni kendine en çok hayran bıraktığı nokta motivasyonunu asla kaybetmemesi oldu. Oysa bir yetişkin olarak düşündüğümde kızım sürekli bir “başarısızlık” durumuyla karşı karşıya. Emeklemeye başladığında defalarca kez yere kapaklandı ve gerçekten canı çok acıdı ancak vazgeçmedi. Kolları ve bacakları yeterince güçlendiğinde ayağa kalkmaya çalıştı. Tahmin edebileceğiniz gibi ilk denemelerinin neredeyse tamamı poposunun üzerine oturmasıyla sonuçlandı. O, yine vazgeçmedi. Yere yeterince sağlam karar verdiğinde adım atmaya başladı. Önce ilk adım, ardından ikinci, üçüncü, dördüncü derken sonunda yürümeyi öğrendi. Şu an kendisi için oldukça uzun sayılabilecek mesafeleri yürüyebiliyor.

Dil gelişimine baktığım zaman da farklı bir şey göremiyorum. Duyduğu sesleri, gördüğü mimikleri taklit etmek için inanılmaz bir çaba gösteriyor. Başlangıçta neredeyse hiç ilgisi olmayan sesler çıkarıyor. Ancak bu konuda da geri adım atmaya hiç niyeti yok. Doğru sesi bulana kadar denemeye devam ediyor ve edecek. Yarım yamalak söyleyebildiği kelimelere yenileri eklenecek. Sonra kelimeler arasındaki ilişkileri keşfedip cümle kurmaya başlayacak ve konuşmayı öğrenecek.

Açık konuşmak gerekirse burada kendimle ilgili övünecek fazla bir şey göremiyorum. Bizlerin, yani çevresindeki yetişkinlerin yaptığı şey sadece onun için olabildiğince güvenli bir ortam yaratmak ve oyunlarına elimizden geldiği kadar eşlik etmeye çalışmak. Öğrenme sürecinin neredeyse tamamını kızım kendi başına hallediyor. Bize de onunla beraber yaşamanın keyfini çıkarmak kalıyor.

Yazının buraya kadar olan kısmını okuduğunuzda her şey olması gerektiği gibi görünüyor olabilir. Fiziksel ve zihinsel sağlığı yerinde olan her bebek ya da çocuk gibi kızım da gelişim dönemine uygun becerileri kazanıyor. Ancak bu becerileri kazanmak için pek çok bedeli ödemeye hazır olduğunu da kabul etmek gerekiyor. Yürümeyi öğrenmek için kaç kez düştü ve canı yandı bilemiyorum. Benzer şekilde, bilişsel gelişimi için çok önemli olan nesnelere ulaşabilmek için kaç kez parmaklarını çekmecelere ve dolap kapaklarına sıkıştırdı, kaç kez bir yerlere çarptı ya da buna benzer şeyler yaşadı bunu da bilemiyorum. Şu an gördüğüm ve bildiğim tek şey bu yaşantıların hiçbirinin kızımın cesaretini azaltmadığı ve öğrenme motivasyonunu düşürmediği. İşte beni kendine hayran bıraktığı şey de bundan başka bir şey değil.
Öyleyse, bebeklerimizle ya da çocuklarımızla empati kurmamızı kolaylaştıracağına inandığım şu soruyu sormalıyım. Acaba yetişkinler olarak, kaçımız yeni bir dil öğrenmek ya da yeni bir beceri kazanmak (kayak, sörf, basketbol, pılates, enstruman çalmak, resim yapmak vb..) için gereken bedelleri ödemeye hazırız?

Ne yazık ki birçoğumuz başarısız olma korkusu, yetersizlik düşüncesi ve buna benzer başka pek çok nedenle yeni bir şey öğrenme konusunda oldukça çekingen davranıyoruz. Sahip olduğumuz potansiyeli olduğundan çok daha aşağıda görüyoruz. Buna bağlı olarak bir öğrenme sürecinde karşılaşabileceğimiz zorlukları olduklarından çok daha büyükmüş gibi algılıyoruz. Bu da genellikle denemeden başarısızlığımızı kabul etmemize ya da başladıktan kısa süre sonra vazgeçmemize neden olabiliyor.

Çocuklarımızla aramızdaki fark nedir o halde? Çocuklarımız yeni bir şey öğrenme konusunda bu kadar istekliyken yetişkinlerin motivasyonu daha başlamadan nasıl kırılabiliyor?

Çocuklarımızla aramızdaki en temel fark başarı ve başarısızlığı tanımlama biçiminden kaynaklanıyor. Çocuklarımız, yürümeyi öğrenmeye çalışırken düştüğünde bu durumu öğrenme sürecinin doğal bir parçası olarak görüyor ve tekrar deniyor. Yetişkinler ise kendilerine ait benzer deneyimleri başarısızlık olarak tanımlıyor. Doğal olarak buna eşlik eden düşüncelerimiz, yetersizlik, beceriksizlik ve buna benzer olumsuz düşünceler oluyor. Kendimizi böyle değerlendirdiğimizde ise olumsuz bir duygu durumu içine girebiliyoruz. Öğrenmeye çalıştığımız şeyle olumsuz duygu ve düşüncelerimizi eşleştirdiğimizde ise motivasyonumuz düşüyor ve aynı deneyimi tekrar yaşamamak amacıyla vazgeçme ihtimalimiz artıyor.

O halde çocuklarımızın bu tür sorunları daha az yaşaması için neler yapabiliriz?
Alınan sonuçtan bağımsız olarak çocuklarımızın gösterdiği çabayı takdir etmek, çabalarının devamını sağlayabilmek için oldukça önemli. Çünkü yetenek ve zeka gibi doğuştan getirdiğimiz özellikleri çok fazla artırma ya da azaltma imkanına sahip değiliz. Buna karşı çaba rahatlıkla artırabileceğimiz ya da azaltabileceğimiz bir şey. Çocuklarımızın gösterdiği çabayı takdir ettiğimizde, çocuklarımız olumsuz sonuçlarla karşılaştıklarında bile tekrar denemek için daha istekli olacaktır.

Çocuklarımızın güçlü yanlarını sürekli desteklemek de bu konuda bizlere çok yardımcı olacaktır. Çocuklarımızın eksik gördüğümüz yönlerini eleştirel bir dil kullanarak ifade etmek onların kendilerini kötü hissetmesine ve çaba göstermeyi bırakmasına neden olabilir. Buna karşı güçlü yanlarını ve olumlu özelliklerini takdir etmek onların özgüvenini besleyecek ve karşılaştıkları güçlüklerle daha rahat baş etmelerine yardımcı olacaktır.

Yaptıkları hatalardan sonra eleştirmek yerine hatanın nereden kaynaklandığını düşünmek ve bir sonraki denemesinde neyi değiştirmesi gerektiğini planlamak çocuklarımızın sorun çözme becerilerini olumlu yönde destekleyecektir. Ayrıca sorun yerine çözüme odaklanmak kendini daha iyi hissetmesine yardımcı olacaktır. Bu tür durumlarda çocuklarımızın geçmiş başarılarından bahsetmek de bize yardımcı olacaktır. Böylece zorluklarla karşılaştığında hangi özelliklerinin işine yarayacağını daha net bir şekilde görecektir.

Çocuklarımız en başta biz anne ve babalarını örnek almaktadır. Genel olarak bizler pozitif davrandığımızda onlar da bunun daha doğru olduğunu düşünecek ve hayata bu şekilde bakacaklardır. Bu da hem mutlu olmalarını kolaylaştıracak hem özgüvenlerini destekleyecek hem de zorluklar karşısında daha kararlı olmalarını sağlayacaktır. Hayatları boyunca çocuklarımız pek çok kez hata yapacak, başaramadığına inanacak, yenilgiyle yüzleşmek zorunda kalacak. O zaman başlarını çevirdiklerinde yanlarında görecekleri kişiler bizleriz. Böyle bir zamanda onu tekrar cesaretlendirmek için ağzımızdan çıkacak küçük bir kelime ya da anlayışla karşıladığımızı belirten bir gülümseme hem çocukların hem de bizim hayatımıza çok şey katacaktır.

Bu yazı, mother and baby dergisinin 2010 eylül sayısında yayınlanmıştır.